Meclis dediğimiz kurum sadece bürokratik bir makine değil. Aynı zamanda yönetenlerin aldığı kararların değerlendirilmesi ve kamuoyu oluşturmak için önemli bir zemindir. Pratik anlamda temsili demokrasinin işlerliğini gösteren bir alandır. Oy veren veya vermeyen insanların siyasi iradelerini aktif olarak canlı tutacağı beklenen bir alandır. Ancak kuzey Kıbrıs’ta bu alan yok hükmündedir.
COVID19 krizi başlayalı bir aydan fazla bir süre oldu. Bu sürede televizyonlar dijital yayıncılığa odaklandı, birçok işletme evden çalışırken, toplantılarını bin bir türlü dijital platform üzerinden gerçekleştirdi.
Ancak meclis oturumu gerçekleştirilmedi.
Meclis oturumlarının farklı bir mecrada çalışması ile ilgili de bir şey yapılmadı veya ben görmedim.
Meclisteki muhalefet ve iktidar vekilleri ise bu konuyu sürekli gündemde tutma noktasında bir irade göstermiş değil.
Görevi, seçildiği insanların iradesini hükümetin önüne getirmek olan vekiller ellerindeki meşru yetkiyi kullanmamaktadır.
Çözümü televizyon programına katılmak olarak göstermesi ise kendi içinde çelişkili bir durum yaratıyor.
Parlamenter sistemde görevleri belirlenmiş bir parlamenterin, yaşadığı sistem içinde kendi varlığının anlamsızlaştırılması üzerine tek bir kelime etme sorumluluğu duymaması, temsiliyetle ilgili daha derin soruları da sormaya itiyor.
Meclisin işlevsizliğinin bir sonucu olarak kamuoyunun sosyal medya olması, sosyal medya aracılığı ile hükümete karşı yaratılan baskının, meclisteki vekiller tarafından yapılamıyor olması da doğanın boşluk tanımadığıdır.
Vekiller, kendi meşruluğunu kendi eliyle zedelerken; yasamanın alınan kararlara yönelik tartışma görevini sosyal medyadaki vatandaş doğrudan yapmaya çalışıyor.
Böyle olunca da insan soruyor kriz zamanı seçilenler etkisiz eleman olacaksa, biz sahiden siyasetin neresindeyiz diye.
X vekil sosyal medyada açıklama yapmış, Y vekil canlı yayında söylemiş denildiğinde bunun meclis tutanağı, yasa yapma – kural koyma yetkisi olan bir kurum ile eşdeğer olmadığını ise anlamak gerekiyor.
Sosyal medyada bin kez vicdani ret hakkı talep edilse de, vicdani ret hakkının tanınması için meclisin seçilmişlerinin karar alması gerekiyor. Yıllardır buna yönelik bir karar alamıyor. Mahkeme kararları bile açıkça söylüyor da, meclis söyleyemiyor diye onlarca mağdur yaratılıyor.
Bu açıdan yaklaşınca da sosyal medyada gündem yaratmanın önemli bir baskı aracı olduğunu ama yaşadığımız yapı içinde meşru olmadığını görüyoruz.
Düne kadar inşaat sektörünün canlandırılmasını, lokantaların paket servis vermesini çalışmaların devamını konuştuk ama meclisin ne zaman çalışacağını bir türlü konuşmadık.
Hoş, sorunu sadece vekilde de aramamalıyız.
Gözümüzde hellim kebabı kadar değer görmeyen meclis ve iradesine dair beklentisi olmayan kuzeyli ahalinin demokrasinin neresinde olduğunu da sorgulamak gerek…
Belki o zaman, bakanlar kurulunun usülüne uymayan kararlarına da, yönetilemeyen krize de tepkisizliğinin nedenini anlarız.
Başbakan dedi ya “kktc bir kabile yönetimi değildir diye”, haklı aslında, kktc, bir kabile yönetimi dahi değildir.