Klerikalizmin[1] Yeni Bir Biçimi: : Kilise Kıbrıs’ın politik, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamına hükmetmeye devam ediyor
Kilise meseleleri ve klerikalizm hakkında koca çenemi kapalı tutmayı planlıyordum ama göze batan bazı olaylar sessiz kalma hakkını kulllanmaya hiç de izin vermiyor. Hatta daha katı olmanız için sizi provoke ediyorlar. Mesela, Maronitlerin rolü ve öneminin lise ikinci sınıf yeni Kıbrıs tarihi kitaplarından tümden dışlanmasına bakın. Bazı yurttaşlarımıza gösterilen bu aleni aşağılanmanın sorumluluğu Eğitim’in süper-bakanı başpiskopostadır.
Okullarımızda garip şeyler oluyor. Öğrenciler farklı politik sistemleri – demokrasi, totalitarizm, komünizm ve faşizm, vs. – öğrenirken, Kıbrıs’ta yüzyıllardır süren ve bugün yeni bir biçimde var olan bir rejimi hiç duymuyorlar: klerikalizm. Bu rejim altında, ruhban sınıfı, bir ülkenin politik, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatını domine eder. Aynı zamanda “resmi-din”in – bizim durumumuzda Yunan Ortodoksluğu – efendileri olan kilise yetkilileri farklı dinden, inançtan ve etnik kökenden olanları yok sayar veya çoğunlukla acımasızca cezalandırır.
Okullarda öğretilen çarpıtılmış tarihin sonucu olarak, Osmanlı yönetimi döneminde kilisenin fetihçilerle ittifak kurarak, insanları iliğine kadar sömüren klerikalist bir rejimin empoze edildiği büyük ölçüde gözardı edilmektedir. Kilise, bu utanç verici işbirlikçiliğinin yanı sıra, dayanılmaz vergiler empoze etmiş ve bankaların olmadığı bir zamanda tefecilik rolü üstlenerek, fakir çiftçilerin topraklarına kuraklık dönemlerinde el koymuştur.
Burada ve Yunanistan’daki papazların ticari aktiviteleri alçakçaydı ve 19. yüzyılın başlarında yazar ve düşünür Adamantios Korais durumu tarif eder ve şöyle yazar: “Papazlar, kiliseleri hırsızlar inine dönüştürmüş, utanmadan gizem ve kutsama satıyorlardı… Türklerin açgözlülüğünün bile almaya utandığı küçük ekmeği aç hristiyan ağızlardan acımasızca kapmak için köylerde aç kurtlar gibi dolanıyorlardı.”
1878’de İngilizlerin Kıbrıs’a gelişi klerikalizm için büyük bir darbeydi, çünkü sömürgeciler seküler bir rejim yaratmayı planlıyordu. Bu süreçte, yeni fetihçiler papazların dünyasını altüst etti. Vergi koyucular olmaktan vergi ödeyiciler haline geçtiler. Bu büyük dönüşüm Yüksek Komiser Heynes-Smith’in 1904’te not ettiği gibi, “dayanılamayacak kadar çok fazlaydı”. Kilise hiyerarşisi, ayrıcalıklarını geri kazanmanın ancak, (bugün de olmadığı gibi) kilise ve devlet ayırımının olmadığı bir ülke olan Yunanistan ile birleşerek mümkün olacağını farketti.
Organize ettikleri, destekledikleri, finanse ettikleri ve iyi bilinen trajediyle sonuçlanan silahlı mücadele fikri Enosis’i bu sebeple düşündüler. Dolayısıyla, eğer 1974’te maruz kaldığımız felaketin kökenindeki sebepleri araştırmak istiyorsak papazların çalışma tarzını (modus operandi) incelemeliyiz. Tek bir damla kan dökülmeden (birkaç istisna hariç) bağımsızlığı hedefi yapan diğer 70 İngiliz kolonisine ters olarak, self-determinasyon hakkını talep ettiler ki Kıbrıs’ta bu Yunanistan’la birleşmeyle eşdeğerdi (naif olmayan yabancılar ikisi arasında ayrım yapmadılar).
Kilise hiyerarşisi BM’ye yaptığı çağrılarda, silahlı mücadelesinde ve sözde-uluslararası aydınlanma kampanyasında başarısız oldu. Her anlamda başarısız oldular. Tüm Kıbrıslılar klerikalizmin muhteşem başarısızlığının insafsız bedelini bugün halen ödüyor.
Kıbrıs’ın sorunlu bağımsızlığından ve özellikle 1964’te (tam olarak söylemek gerekirse) Kıbrıslı Rum Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, devlet eliyle yeni bir klerikalizm gelişmiş, tolare edilmiş ve teşvik edilmiştir. Resmi Gazete 1996’da yeni klerikalizmi biçimlendiren Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Protokol Yasası’nı (59(I)/1996) yayınladı. Protokol derken, resmi işlevi olan tüm kamu kurumu, organizasyonu ve vakfı tarafından izlenmesi gereken törensel hiyerarşiden bahsediyoruz. Piramidin zirvesinde cumhurbaşkanı vardır ve hemen altında başpiskopos! Bunlardan ikincisi, Temsilciler Meclisi’nin başkanından, parlamentodaki parti liderlerinden, eski cumhurbaşkanlardan ve başsavcıdan vs. daha kıdemlidir.
Bu yasa, 1960 Anayasası’nın garanti altına aldığı dini özgürlük prensibini çiğnemektedir. Yürürlüğe girdiğinden beridir Kıbrıs’a ziyarette bulunan önemli ziyaretçilerin çoğu Cumhurbaşkanı’nı ziyaretlerinin ardından, başpiskoposun huzuruna çıkmak için koşuyor. Ne kadar da geri kalmış! Siyasi partilerden ne büyük bir tolerans! Kıbrıs toplumundan ne büyük bir duyarsızlık!
Fakat başpiskopos protokola bağlı kalacak şekilde kendisini sınırlandırmıyor. Devletin gösterdiği müsemahayla siyasete aktif bir şekilde müdahale ediyor. Örneğin, iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu alenen kınamaktadır; 2013’te tüm ‘inançlıları’ Nikos Anastasiadis’e oy vermeye çağırırken, (kilisenin aşırı sağla ayrılmaz bağı olduğu görüşünü doğrularcasına) utanmadan ELAM’la flört etmektedir.
Fakat en çileden çıkaran şey, başpiskoposun eğitim bakanlığı üzerindeki tümden kontrolüdür. Bunun yüzünden, tarihin çarpıtılması devam edecek. Kilise, Türk yönetimine karşı direnişin lideri gibi davranmaya devam edecek. Çocuklara “gizli okul” hakkında farklı hikayeler öğretilmeye devam edecek. Maronitler gibi azınlıklar, “kafir” oldukları için tarih kitaplarından elenmeye devam edecek. Din eğitimi gibi dersler asla sunulmayacak. Aydınlanma bir rüya olarak kalacak. Toplumsal hayatın pespayeleştirilmesi filizlenecek.
Kilise tüm yüceliğiyle politikacıların, yasamanın, hükümetinin belirlenmiş sınırlar içerisinde çalışmasına izin verir ama hükümet üstü bir rolde ısrarcıdır (ve ne yazık ki başarmaktadır). Bu klerikalizmdir.
[1]Klerikalizm: Dinin ve dini kurumların toplum hayatının çeşitli kesimlerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal, ekonomik akım.
George Kumullis bir ekonomist ve sosyal bilimcidir. Bu yazı Cyprus Mail’deki İngilizce metninden Gazeddakıbrıs tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.
https://cyprus-mail.com/2018/09/09/a-new-form-of-clericalism-the-church-continues-to-dominate-the-political-economic-social-and-cultural-life-of-cyprus/