Başka bir dünya istiyoruz. Ne istemediğimizi çok iyi biliyoruz.
Büyük dönüşümlerden, devrimlerden konuşmayı geçtim, mevcut halimizi koruyacak enerjimiz bile yok. Adanın kuzey yarısında ezber tartışmaların ve ayrışmaların içinde boğuluyoruz.
Sıkılıyoruz.
Bir türlü özgürleşemiyoruz. Ne bedenimiz, ne aklımız, ne kendimizi ne de çevremizi özgürce kavrayamıyoruz.
Zihnimizdeki duvarlar bazen deniz ötesi bir merkeze, bazen yerel bir otoriteye çarpıyor. Kıbrıs sorununda uzlaşıyı göremiyoruz, geleceğimizi belirleme arzumuz eksik kalıyor.
Zihnimizi çepeçevre saran duvarlar, irademizi de özgürleştiremiyor.
Aksak çözümler ve sonuçsuz tartışmalarda kayboluyoruz.
Gelinen durumdan ötürü siyasette alternatif bir çatlak oluşmayacak diye düşünenlerdendim. Kaybettiğimize ikna olmuş gibiydim…
Ne Kıbrıslı Türkler ne de Kıbrıslı Rumlar adanın tümüne nüfuz edecek olan siyasi dili oluşturmayı başaramayacak gibi geliyordu.
Ancak bu düşüncelerim düne kadar geçerlidir.
AKEL partisi adadaki statükoda büyük bir çatlak yaratmak için önemli bir adım attı.
Yıllardır federal bir Kıbrıs mücadelesi veren ve geçmişimizde güncel siyaset ve felsefeyi dair onlarca konu ve yüzlerce meyhane masası olan Niyazi Kızılyürek Avrupa Parlamentosu üyesi olmak için AKEL’den aday oldu.
Niyazi Kızılyürek isminin Kıbrıs Türk ve Kıbrıslı Rum toplumunda bir karşılığı olduğunu iyi biliyorum. O yüzden en başından beri adaylığına yönelik bir çekincem olmadı. Gerek entelektüel kimliği ile topluma kazandırdıkları, gerekse kişisel geçmişimiz her koşulda bu konuda beni doğal olarak taraf yapmaktadır.
Ancak, dün gece gerçekleşen aday tanıtımında Niyazi Kızılyürek’in adaylığının sembolik niteliğinin ötesinde bir anlam ifade ettiğini yaşayarak gördüm.
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplumundan her yaştan, farklı geçmişlerden ve siyasi noktalardan insanların bir araya geldiği bir etkinlikti. Uzun zamandır iki toplumlu bir siyasette, böyle bir birleştirici özne olmadığını söylemem gerekiyor.
Aynı salonda sadece AKEL ile bağı olan insanlar değil, aynı zamanda farklı sivil toplum örgütlerinden, iş insanlarından, sanatçılardan, sendikalardan, akademiden, iş örgütlerinden, medyadan ve partilerden birçok insan katıldı. Sadece katılanların profili açısından değil, niteliği açısından da samimi bir buluşmaydı.
Katılımın niteliği ve sayısının yanında, esas önemli olan yaratılan sinerjiyi dile getirmek gerek. Bununla ilgili doğru kelimeleri bulabilmem ve ifade edebilmem mümkün değil. Ancak, etkinliğin yapıldığı Chateau Status isimli mekanda çok kez toplantılarda bulunan biri olarak, ilk defa katılımcılar arasında farklı bir irade ve anlayış biçimini görmek etkileyiciydi.
Sadece çözüm ile sınırlı olmayan, çok daha temelde birleştirici bir tutum ile bir araya gelen insanların siyasi dili ve siyasi gelecek anlayışı ülkenin geleceğini tayin noktasında bir arada yaşamaya dair iradenin çok daha derinlerde olduğunu gözlemlemek, başlı başına özgürleştiriciydi.
AKEL Genel Sekreteri Andros Kyprianou’nun konuşmasında verilen öncelikler, federalist bir temele sahipti. Yükselen ırkçılığa karşı tepki gösteren, bir arada yaşamı savunan, Avrupa geneli bir mücadele hattına yapılan vurgu dünyalı bir siyasi argümanı ortaya koyuyordu. Sosyal haklara, bireysel haklara yapılan vurguyu uzun zamandır Kıbrıslı Türk siyasi elitlerinin ağzından duymadığımı farkına vardım.
Parlemento adayları Yorgos Yergiou, Hrisanton Yeorgiyu, Niyazi Kızılyürek, Yiorgos Koukoumas, Marina Nikolau ve Neoklis Silikliotis ise temel sol söylemi merkeze alan birçok konuyu gündeme getirdi.
Nazım Hikmet dizeleriyle kitleye seslenen, geçmişle yüzleş vurgusu yapan, siyasi eşitliği kabul eden, etnik kökene değil sosyal adalet vurgusuna odaklanan konuşmalarda; Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların birlikte iktidarı paylaşma arzusunu anlatılıp, bir ülke anlayışına uygun siyaset yapma isteği dile getirildi.
Tüm bunlar aslında ezberlediğimiz “iki taraflı” siyasetin sınırlarını aşan, başka bir siyaseti ortaya koyan önemli adımlardır. Üstelik bunu gerçekleştiren “bir grup marjinal” değil, ada tarihindeki en eski siyasi ve örgütlü partilerden biridir.
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar ortak biçimde meşru bir siyasi proje ortaya koymaktadır.
Kıbrıslı Türkler bu projeyi destekliyor, Kıbrıslı Rumlar destekliyor.
Seçim sonucu ne olur bilinmez ama geleneksel siyasetin dışında bir alan ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde zorlanıyor.
Tüm bunları hesaba alınca, aslında Kıbrıs’ta bir şeyler değişiyor.
Bu değişimin öncüsü solun olduğu şaşırtıcı değil ancak değişimin taşıyıcısı olmak için çaba göstermek de Kıbrıs adasını yurt bilen herkesin sorumluluğu….
Başka bir deyişle, yaratılan bu çatlağı genişletmek bizim elimizde…