GazeddaKıbrıs Editoryal Kolektifi
Her Temmuz olduğu gibi yine adayı saran faşist histeriye tanıklık ettikçe halen anlaşılamayan bir dizi noktaya açıklık getirmek, bunu yaparken de kendi durduğumuz noktayı yeniden ve daha güçlü bir şekilde ifade etme ihtiyacı duyuyoruz.
Biz 20 Temmuz’u kutlamıyor, etnik milliyetçilik ve onun uzantısı faşizan yöntemlerle inşa edilmiş bir sürecin beraberinde getirdiği ortak acıyı yüreklerimizde hissetmeye devam ediyoruz.
Milliyetçi düşünce biçiminin dünyayı getirdiği noktayı görebiliyor, bu düşünce biçimine karşı mücadele verdiğimizi gizlemiyoruz.
Faşist propaganda müdürü ve onun çıraklarının bizlere ne olduğumuzu söyleme ihtiyacı duymasını garipsemiyor, temsil ettikleri geleneğin kendileri gibi düşünmeyenleri susturan, faşist bir gelenek olduğunu çok iyi biliyoruz.
Faşizmin dilinin, dininin ve ırkının olmadığını görebiliyoruz.
Kin ve nefretten beslenen faşizmin Kıbrıs’ta yaşanan kayıpların sadece bir bölümünü görmemizi, kendi yaptıkları katliamları ise görmezden gelmemizi istediğini biliyoruz.
Nefret değil umut ile bir gelecek kurmak istiyoruz.
Gün boyu bizleri Muratağa (Marata), Atlılar (Aloda), Sandallar (Santalaris) ve Taşkent’e (Tochni) toplu mezarları ziyaret etmeye davet edenler oldu. Sanıyorlar ki bizler bu köylerde yaşamını yitiren insanların acılarını paylaşmıyoruz. Sanıyorlar ki bizler bu insanların yaşamlarının hatırasını sahiplenmiyoruz. Sanıyorlar ki bizler bu hatıraları yaşatmak için hiçbir şey yapmıyoruz.
İstiyorlar ki sadece bu köylerde yaşananları bilelim ve hatırlayalım.
İstiyorlar ki 1958’de Gönyeli’de yakılarak öldürülen insanları, 74’te Akçiçek (Sisklipos) köyünde bir evde gerçekleştirilen katliam ve tecavüzleri, bu olaydan tek sağ kurtulan 12 yaşında tecavüze uğramış kız çocuğunu, Mehmetçik (Galatya), Balıkesir (Balıkitre), Paşaköy (Aşa), Vadili ve daha pek çok bölgede Rumca konuştuğu için sivillere karşı gerçekleştirilen toplu katliamları, tecavüzleri, cinayetleri bilmeyelim.
Faşist EOKA ve uzantılarını konuşalım ama faşist TMT ve uzantılarının işlediği savaş suçlarına göz yumalım istiyorlar.
46 yıl önce adanın bölünmesine neden olan olayları ve bu olayların neden olduğu kayıpları etnik bir pencereden değerlendirmiyoruz, değerlendirmeyeceğiz.
Kıbrıs’ın jeo-stratejik önemini, doğal kaynaklarını, doğasını, insanını sömürenlerin yarattığı adaletsizliklerin sorumluluğunu üstümüze almıyoruz.
Birleşik bir adada, barış içinde yaşamak için uluslararası güç dengelerinde bir piyon değil, adalılar olarak söz sahibi olmak istiyoruz.
20 Temmuz 1974, ada yarısının işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir durum yarattı. Kıbrıs’ta yaşayanların iradesi gasp edilirken, binlerce insan yerinden edilirken, hayatlarını kaybederken bunu bir bayram olarak kutlamayı reddediyoruz.
Başka bir gelecek istiyor ve bunun için mücadele veriyoruz.
Çünkü bizler, top, tüfek ve tankın barış getirdiğine inananların aksine dayanışma ile yeni bir hayat kurmaya kararlıyız.