Jeopolitik Konum ve Stratejik Önem
Kıbrıs, hem Antik çağda hem de Modern çağda dünyayı yönlendiren ekonomik, politik ve sosyal gelişmelerin merkezinde yer alması nedeniyle her zaman startejik önemi büyük bir ada olmuştur.
İlk uygarlıkların ortaya çıktığı ve zengin enerji kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu’da küçük, önemli ticaret yollarının çakıştığı Akdeniz’de ise en büyük üçüncü ada olan Kıbrıs üç kıtayı, Afrika, Avrupa ve Asya’yı birleştiren bir konumda bulunmaktadır.
Askeri ve stratejik öneminin yanısıra, zengin bakır kaynaklarına sahip olması, Asya’dan, Ortadoğu ve Doğu Avrupa’ya olan bağı ve ticaret yollarının merkezinde bulunması sonucu birçok medeniyet ve tüccar için önemli bir durak ve köprü işlevi görmüştür.
Kıbrıs, kapitalist sömürgeciliğin dünyayı, özellikle de Hindistan ve Afrika’yı istila etmeye başlamasıyla, 1500’lerden beri emperyal ve sömürgeci güçlerin hedefi haline geldi.
1869’da Süveyş Kanalının açılması ve Hindistan yolunun kısalması, Büyük Britanya İmparatorluğunu Akdeniz’deki deniz yollarını ve Doğu-Batı ticaret yollarını güvence ve denetim altına almaya sevketmiş ve tüm bu gelişmeler Kıbrıs’ın stratejik önemini daha da arttırdı.
Önce Osmanlı İmparatorluğundan kiralanan sonra sömürge olarak ilan edilen Kıbrıs II. Dünya Paylaşım Savaşı sonrası, İngiliz emperyalizminin elinde kalan son sömürge toprağıydı. İngiltere’nin Orta Doğu’da yaşadığı birçok kayba Mısır’ın da eklenmesi ile Kıbrıs’ın stratejik önemi vazgeçilmez bir boyut kazandı.
Mısır’dan Kıbrıs’a taşınan Orta Doğu Kara ve Hava Kuvvetleri Karargahı, bölge de olası bir Sovyet işgali ve yayılma girişimleri ile diğer tehditler karşısında, kara kuvvetlerinin sevki dahil savunma ve müdahale operasyonlarının merkezini oluşturuyordu. İngiliz Bakanlar Kurulu tutanaklarına göre “nükleer silahlarla güçlü bir karşı taarruzda bulunacak yeterlilikte bombardıman uçak filoları” Kıbrıs’taki kuvvetlerin hayati unsuruydu.
Kıbrıs’taki İngiliz ve Amerikan üsleri en gelişmiş dinleme-casusluk tesisleri, savaş ve bombardıman uçakları, nükleer ve kimyasal silahlar dahil, bir çok silah ile donatılmış durumdadır. Üs ve tesisler teknolojik gelişmeler ile bağlantılı bir şekilde geliştirilerek, yenileri inşa edilmiş ve halen etkin bir şekilde kullanılmaktadırlar.
Yani Bir Stratejik Boyut: Doğal Gaz
2000’lerin başında Doğu Akdeniz’de zengin doğal gaz ve petrol yataklarının bulunduğunu gösteren araştırmalar sonucu, bölgeye kıyısı olan ülkeler ve Kıbrıs Cumhuriyeti, Münhasır Bölge Anlaşmaları yapmaya başladı.
Kıbrıs Cumhuriyeti bu anlaşmalar çerçevesinde 2007 yılında ilan ettiği 13 parselde doğal gaz arama faaliyetlerini sürdürüyor. Doğal Gaz sondaj çalışmaları çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ruhsat verdiği şirketler arasında ABD’li ExxonMobil, Katar Petrol, İsrail’li Delek, Fransız Total ve İtalyan ENİ gibi enerji devleri var. Bunun yanında ayrıca İsrail ve Mısır’da kendi Münhasır Ekonomik Bölgeleri içerisinde doğal gaz sondaj faaliyetlerine devam ediyorlar.
Geçtiğimiz aylarda ExxonMobil ve Katar Petrol işbirliğinde Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesinde bulunan 10. Parsel de bulunan Glaucus 1 kuyusunda yürütülen doğal gaz arama çalışmaları çerçevesinde ilk verilere göre 141 ile 226 milyar metreküp arası “ticari olarak kullanılabilir olan” büyük bir doğal gaz yatağı keşfedildi. Bu son iki yılda yapılan en büyük küresel keşif!
Daha önce ise 12. Parsel deki Afrodit-1 kuyusunda Noble ve Delek işbirliğinde 129 milyar metreküp, 6. Parsel deki Calypso kuyusunda ise ENI tarafından 170 ile 230 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu açıklanmıştı. Son açıklamalara göre 10. Parseldeki kazı çalışmalarına devam edilecek. Ayrıca önümüzdeki aylarda 6’ncı, 7’nci ve 3’üncü parsellerde de kazı çalışmalarına başlanacak. Mevcut öngörüler keşiflerin devam edeceği yönünde!
BP 2018 Dünya Enerji İstatistik Görünümü Raporu’na göre dünya üzerinde toplam 193.5 trilyon metreküp kanıtlanmış doğal gaz rezervi bulunuyor. Lider 35 trilyon metreküple Rusya. Türkiye’nin yıllık doğal gaz tüketimi ise 50 milyar metreküp civarı.
Bu verileri göz önünde bulundurup 10. Parseldeki son keşfi, diğer parseldeki keşifler ve öngörülen yeni keşifler ile birlikte değrlendirdiğimizde, Kıbrıs etrafındaki doğal gazın özellikle Kıbrıs sorunu ve bölgedeki dengeler ve işbirlikleri üzerinde oldukça belirleyici olacağı şüphesiz.
Bunun yanında sağlıklı bir değerlendirme için Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervini bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Kıbrıs doğal gazına İsrail, Mısır gibi ülkelerin rezervleri de eklendiğinde Doğu Akdeniz’deki resimi daha net görmek mümkün. Zira Kıbrıs rezerveri, Doğu Akdeniz’deki büyük doğal gaz bölgesinin bir parçası.
Dolayısı ile jeostratejik konumu ve üzerindeki askeri üs ve tesisler ile stratejik bir ada olan Kıbrıs, yeni stratejik boyut olarak doğal gaz ve Doğu Akdeniz enerji planlamaları açısından büyük güçler için önemini daha da arttırmış durumda.
Doğu Akdeniz’de Yeni İşbirlikleri
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz keşifleri gerek bölgemiz gerekse Kıbrıs Adası açısından yeni bir stratejik boyutu oluşturumakla kalmıyor, bölgedeki enerji programları ve Kıbrıs sorununun geleceği bakımından olduğu kadar, Doğu Akdeniz’de jeopolitik denge ve işbirliklerinin yeniden belirlenmesini kaçınılmaz kılıyor.
Geçtiğimiz Ocak ayında, Amerikalıların gözetiminde New York’ta gerçekleşen toplantıda, Doğu Akdeniz’deki “güvenlik” konsunda yol haritası belirlemek için İsrail, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan bir araya gelmişti.
Diğer yandan Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin ve işbirliklerinin ele alındığı ve ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun da katıldığı Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail üçlü zirvesi Mart ayında İsrail’de gerçekleşti. Zirve sonrası yapılan ortak açıklama oldukça önemli mesajlar içeriyor.
Açıklamada, Doğu Akdeniz’de barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması için bir araya gelindiği ve Amerika’nın, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’ın oluşturduğu üçlü mekanizmaya destek verdiği ve bölgesel işbiliğinin arttırılması yönünde anlaşmaya varıldığı vurgulanıyor.
Liderler, enerji bağımsızlığı ve güvenliğine destek vererek, “Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da kötü huylu dış etkilere karşı mücadelede kararlı olduklarını” vurguladılar.
Öncelikle “Kötü huylu dış etkilere karşı mücadele” mesajı diplomatik olarak oldukça sert ve tehditkar bir dil olduğunu belirtmekte fayda var. Bunun yanında kimin veya kimlerin kastedildiği sanırım açık: Türkiye ve Rusya! Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ittifaklar karşısında yalnızlaşmış durumda bulunduğunu da not etmekte fayda var! Kısa bir süre önce ise Fransa, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’ın katılımı ile Paris’te 4’lü bir zirve yapıldığını da not edelim.
Bu bağlamda esas olan İsrail ve Mısır gibi devletlerin doğal gazı ile Kıbrıs doğal gazının birleştirilip, en düşük maliyet ile Avrupa pazarına “güven içerisinde” ulaştırılması. Kıbrıs sorunu çözülünce veya çözümsüzlük koşullarında uygulanmaya dönük farklı senaryolar halen tartışılıyor.
Ayrıca Doğu Akdeniz’de doğal gaz faktörü çerçevesinde yeni askeri işbirlikleri ve ittifakların da oluşturulma arayışları yürütülüyor. Bu bağlamda ABD öncülüğünde Doğu Akdeniz’in militarizasyonu söz konusu!
Bu arayışın nedeni yalnızca Türkiye faktörü değil. Esas olan Suriye savaşından galip çıkan, Akdeniz’de eskisinden daha fazla güç sahibi olan ve dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçılarından olan Rusya faktörüne ve bölgemizde İpek Yolu Projesi ile etkisini arttıran Çin’e karşı önlem almak. Bu nokta da Kıbrıs sorununun olası çözüm şeklinde Kıbrıs’ın NATO üyeliğinin de “güvenlik” başlığı ile ilişkilendirildiğini belirtmekte fayda var.
Kafalardaki Kıbrıs, doğal gaz güveliği ve Suriye’ye uzanan bir NATO paktı! ABD’nin yazının başında aktardığımız askeri üslere ve dinleme tesislerine ek olarak son 4 yıldır Kıbrıs’ta gizli yeni bir üssü olduğu ve son zamanlarda İngiliz üslerinde ise yeni ve gizli çalışmalar yürüttüğünü de belirtmekte fayda var.
Tüm resmi okuduğumuzda, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz yeni Amerikan stratejisinin tam göbeğinde bulunmaktadır. Doğal gaz süreci yanı sıra esas olan Suriye savaşının galiplerine karşı Doğu Akdeniz’de eskisinden daha güçlü bir NATO paktının ve militarizasyonun oluşturulma çabalarının söz konusu olduğudur. Tüm bu gelişmeler bölge de yeni gerginliklerin ve savaşların fitilini ateşleme potansiyeli barındırıyor.
Türkiye’nin Yalnızlığı!
Herşeyden önce Türkiye, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan diğer devletlerin aksine Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamayı reddediyor. Bu sözleşmeyi reddetmekle kalmıyor, bu sözleşme zeminin de aralarında anlaşmalar imzalayarak Münhasır Ekonomik Bölgeleri üzerinde uzlaşıya varan diğer devletlerin egemenlik haklarını da yok sayıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk çerçevesinde ilan ettiği ve içerisinde enerji devleri ile doğal gaz araştırmları yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge’yi kabul etmiyor ve bölgeye gönderdiği savaş gemileri, sondaj genmileri ve savaş uçakları ile sürekli şantaj ve tehditler de bulunuyor. Özetle Uluslararası Hukuk çerçevesinde hareket etmeyi reddeden Türkiye, Doğu Akdeniz pastasından payını askeri güç gösterisi ve dayatmalar ile elde etmeye çalışıyor.
Ancak bu güç politikası, Mısır, İsrail ve Kıbrıs ile farklı alanlarda hali hazırda sorunları olan Türkiye’yi Doğu Akdeniz’e kıyısı olan tüm devletler ile karşı karşıya getirmiş ve kendisine karşı yukarıda da değindiğimiz ekonomik ve askeri işbirliklerinin gelişmesini sağlamış bulunuyor.
Bunun yanında işin içinde ExonMobil, Total, Eni gibi bahsettiğimiz enerji devlerinin olması, ABD ve AB’nin de Doğu Akdeniz’de Türkiye karşısında sert tutum alması sonucunu doğuruyor. Nitekim geçtiğimiz aylarda ABD ve AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği politikanın yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan ederek bir takım ekonomik ve siyasi yaptırım kararları açıkladılar. Ayrıca yeni ve daha sert yaptırım tehditlerinde bulundular.
Türkiye, Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bulduğu ve bulacağı doğal gaz kaynaklarında Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğu ve kendisinin bu hakkı korumaya çalıştığı gerekçesine dayandırıyor. Aslında Türkiye’nin esas isteği, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünü ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgalci varlığını devam ettirmek ve aynı zamanda Doğal Gaz pastasından payına düşeni almak. Ancak bu Kıbrıs sorunu çözülmeden ve işgal son bulmadan mümkün gözükmüyor.
Dolayısı ile bütün süreç Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanmış durumda. Ancak Kıbrıs sorunu çözülmesi halinde, en ekonomik ve güvenli yol olan, Doğu Akdeniz doğal gazını Türkiye üzerinden borular ile Avrupa pazarına taşımak mümkün olabilir. Diğer yollar hem daha maliyetli hem de daha riskli. Bu bağlamda Kıbrıs sorununda yeni bir müzakere sürecinin başlaması, federal bir çözüme ulaşılması ve doğal gaz düğümünün bu çerçevede çözülmesi yönünde Birleşmiş Milletler ve uluslararası güçlerin ciddi baskıları söz konusu.
Ne Yapmalı!
Kıbrıs sorunu çözümsüz kalırsa gerek Kıbrıs gerekse de bölgemiz yeni acılar yaşamaya, yeni gerginlik ve savaş politikalarına maruz kalmaya adaydır. Dolayısı ile Kıbrıs’ta federal bir çözüm ve barışa hiç olmadığı kadar ihtiyaç var.
Bu çerçevede ilerici güçlerin yapması gereken Kıbrıs’taki çözüm ve barış mücadelesi ile görüşme sürecine destek vermek, ABD öncülüğünde Doğu Akdeniz’in askerileştirilmesi politiklarına ve bölgemizdeki emperyalist saldırılara karşı birlikte mücadeleyi büyütmektir.
Doğal gaz konusunda Kıbrıs Cumhuriyeti ve diğer ülkelerin egemenlik hakları elbette sorgulanamaz. Buna yönelik her türlü saldırganlığa ve yeni-osmanlı yaklaşımlarına karşı çıkmak gerekiyor.
Ancak! Kapitalizm yarattığı küresel ısınma ve iklim krizi ile dünyamızı ve yaşamı her geçen gün biraz daha kaçınılmaz felaket ile yüzleşmeye sürüklüyor. İklim krizinin en büyük nedeni sistemin sınırsız enerji ihtiyacı ve bunu aralarında doğal gazında bulunduğu fosil yakıtlardan karşılıyor oluşudur.
Ağaç dikmek, daha az ve ihtiyaç oranında tüketmek gibi adımları elbette atmaya devam etmeli, bu yöndeki çabalara katılmalıyız. Ancak Kapitalizm sonsuz büyümeye dayalı bir sistemdir. Dolayısı ile Kapitalizmi ekolojik ve çevre dostu bir sisteme dönüştürmek imkansız olduğu gibi ekoloji mücadelesinin Kapitalizmden kurtulmayı hedeflemeden bir sonuca ulaşması da mümkün değildir.
Şüphesiz dünya genelinde yürütülen ekoloji ve küresel iklim krizi karşıtı mücadeleye Kıbrıslılar ve bölge halkları olarak yapacağımız çok büyük katkılar vardır. Bunun en önemlisi Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama ve çıkarma çalışmalarına karşı çıkmaktır. Yenilebilir enerjiye yatırım yapmak ve bu çerçevede bir işbirliği geliştirmektir.
Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesi ve doğal gaz pazarlıkları, ne barış ne de refah getirecektir. Bu bağlamda, esas gündeme getirmemiz gereken doğal gazın çıkarılmaması talebidir! Çünkü daha fazla doğal gaz daha fazla ekolojik yıkım, sömürü, küresel ısınma, gerginlik, çatışma ve savaş demektir.