Propagandanın yurttaşların yönlendirilmesi sürecindeki önemi yadsınamaz. Görüş ve düşüncelerini yurttaşlara kabul ettirmek ya da empoze etmek isteyen isteyen liderler, propaganda yöntemlerini kullanarak halka belli başlı bilgiler verirler. Bu bilgiler, faydalı bilgiler olabileceği gibi, tehlikeli de olabilir.
Örneğin, Amerika’da Bush iktidarının, Irak Savaşı öncesinde Iraklı lider Saddam Hüseyin’in kimyasal silah ürettiği ve bütün dünyayı tehdit ettiği fikrini yayması, daha sonra herkesin anladığı gibi aslı olmayan bir propaganda yöntemiydi. Yapılan bu propaganda sayesinde, Bush, Irak’a girebilecek gücü bulabilmiş ve Irak’ın kaynaklarını eline geçirmişti.
Öte yandan, Nazilerin Almanya’da iktidarı ele geçirmesinin ardından, 1933’te, Hitler’in Joseph Goebbels başkanlığında “Kamuoyu Aydınlanma ve Propaganda Devlet Bakanlığı’nı” kurması da tarihteki en büyük ve en ölümcül propaganda çalışmalarından birine örnektir. Bilindiği üzere, bakanlık, Nazi fikirlerini sanat, müzik, tiyatro, film, kitap ve basın aracılığıyla kitlelerin kabullenmesini sağlamak amacıyla önemli bir rol üstlenmişti. Otoriter ve faşist bir rejimde, özgür tartışmanın olmadığı bir ortamda bu yöntem amacına ulaşarak tarihte eşi benzeri görülmemiş bir katliam yaşanmasına sebep olmuştu.
Propagandada hayali düşman yaratmak
Propagandada en çok kullanılan yöntemlerden bir tanesi, hayali düşman yaratmaktır. Propagandacı örgütlenebilmek için dost ve düşmanlar yaratır. Yurttaşların da derhal seçimini dosttan yana yapmasını ister. Yurttaş seçim yapmakta zorlanırsa, düşmandan yana olduğuna yönelik sonuçlar ortaya çıkmaya başlar. Yaratılan düşmanla yurttaşlar, kaybedebilecekleri şeyleri korumak için örgütlenir ve yaratılan düşmana karşı onlara uyarılarda bulunan siyasi örgütlülüğü desteklemeye yönelir. Bu propaganda yönteminin en karakteristik özellikleri şöyledir:
1- Milliyetçilik: Yoğun biçimde vatanseverlik, tarihsel bir başarıya atıf ve bunu destekleyen araçlar kullanılır.
2- Entelektüellere duyulan nefret: Toplumda öne çıkmış entelektüel kişiler, potansiyel tehlike olarak kabul edilir.
3- İfade özgürlüğü kısıtlanır: Sanatta ifade özgürlüğüne tahammül edilmez. Sanat ve sanatçının yaşam tarzına nefret duyulur. Sanat, iktidarlarına hizmet etmiyorsa gereksiz olarak kabul edilir.
4- Sürekli iç ve dış düşman ilan etme: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden hayali iç ve düşmanlar yaratılır. Kitleler sürekli olarak bu hayali düşmanlara karşı teyakkuz ve paranoya içinde olmalıdır. Bu sayede kitleler kontrol edilebilir hale gelir. Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, LGBTI+ kitleler, komşu devletler olabilir.
6- Tüm medya kanallarının kontrol altına alınması: Medya ya tamamen hükümet tarafından kontrol edilir ya da hükümete yakın güç odaklarının kontrolüne bırakılır.
7- Kadına erkeğe boyun eğme, annelik ve itaat gibi roller biçilir. Bunun propagandası yapılır. Diğer cinsel yönelimlere karşı düşmanlık ayrıca teşvik edilir.
Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye, 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimine gidecek. AKP, 2002 yılında iktidara gelmesinin ardından ilk kez seçimi kaybetme riskiyle karşı karşıya. Yukarıda bahsedilen karakteristik özelliklerden de görülebileceği üzere, AKP iktidarı şu anda bahsi geçen özelliklerin neredeyse tamamına sahip durumda. Ülke genelinde birçok sanatçının konserlerinin iptal edilmesi, medya kanallarının sınırsız kontrolü ve LGBT+ bireylere yönelik nefret söylemleri ile iktidar destekli eylemler…
Bunun yanısıra son dönemlerde ortaya çıkan bir diğer durum ise, Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerilmesi. Bu ilişkiye Kıbrıs’ın dahil olmayacağını düşünmek ise hayalcilikten öteye geçemez. Yunanistan tarafından Türkiye ile aralarında herhangi bir sorun olmadığına dair pek çok kez açıklamalar gelmiş olmasına rağmen, Türkiye özelinde bu söylemler değer görmüyor. Benzer bir şekilde Kıbrıs’ın güneyinde yaşanan gelişmelerin Türkiye basınında kendine yer bulması da seçim propagandasının bir yansıması olarak görülmesi gerekmektedir.
2023’te işler kızışırsa, Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’ye bağlamayı gündemine getirmesi de olası. İşin kötüsü, minik bir azınlık dışında Türkiye dış politikasında CHP de dahil pek çok siyasi akımın böylesi bir adıma karşı çıkmayacağı ve dahası bu adımı destekleyeceğinin bilinmesidir…
Kısacası Recep Tayyip Erdoğan, kanlı iktidarının devamını sağlayabilmesi için bu seçimdeki malzemesinin Kıbrıs da dahil olmak üzere Türk-Yunan ilişkileri olacağı artık aşikar. Kıbrıs’ın kuzeyindeki AKP rejiminin temsilcilerinin yaşanabilecek tüm gelişmelerde Erdoğan’ı destekleyeceği de bir gerçek.
Soru ise şu; Bölük pörçük muhalefet ve Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgaline karşı net bir tavır almaktan aciz muhalif örgütlerin bu konudaki tavrı ne olacak? Muhalifler, gündem belirleyip, mücadeleyi yürütebilecek bir pozisyonda olabilecekler mi, yoksa Türkiye’nin belirlediği gündem içinde günü birlik mücadele alanları yaratmaya devam mı edecekler?