Anlayabildiğim kadarıyla COVID19 yakın bir gelecekte tamamen kaybolmayacak. Aşı bulunsa dahi, hastalığın kökünün kurutulması için çok daha büyük bir dönüşüm gerekiyor. Bu büyük dönüşüm ise hemen gelmeyecek.
Hal böyleyse, herhangi bir konuda COVID19’dan tamamen arınmayı bekleyelim de sonra bakarız yaklaşımı ile “Kıbrıs sorunu çözülsün da sonra bakarız” yaklaşımı arasında pek bir fark yoktur.
Her ikisi de bizim karara bağlayamayacağımız farklı unsurları barındırmakta ve öteleme sadece kayıptır.
Herhangi bir şeyi ötelemeden, COVID19’un ne olduğunu bilerek yaşamaya ve buna uygun ekonomik, sosyal ve siyasi yaklaşımları benimseyerek hareket etmek gereklidir.
İthalat zorlaşacaksa, bir taraftan üretmenin diğer taraftan ithalatı kolaylaştırmanın yolunu bulmak gerekir.
Turizm daralacaksa, salgın riskini önleyici tedbirleri içerecek bir turizm planlaması gerekecek.
COID19 yeni mukayeseli üstünlükler yaratırken, üstün olunan belli alanların da artık işe yaramaz olduğu anlamına gelecektir.
Ancak ekonomiyle birlikte siyasi kararların da artık COVID19’un veya daha genel çerçevede salgın hastalıkların gerçekçi bir güvenlik riski olduğu hareket noktası ile düşünülmesini gerektirmektedir.
Kıbrıs sorununda güvenlik kaygınız mı var ?
Milli güvenlikçi çözümler bu tehdide cevap veremediği açık.
Ancak, çözüm çerçevesinde salgın hastalık riski yerine tank, tüfek ile savaş riski üzerinden kurulmuş ve aslında bir işe yaramadığı görülüyor. Hala daha tank tüfekte mi ısrar edeceksiniz yoksa daha erişebilir sağlık, daha güçlü bir sağlık sisteminde mi güvenliğinizi arayacaksınız?
Bir aydan uzun bir süredir hiç vaka rastlanmazken gece yarısından sonra sokağa çıkmanın yasak olmasını nasıl açıklayacaksınız?
Siyasi elitler bir taraftan zafer nidaları atarken diğer taraftan temel özgürlüklerin kısıtlanması konusundaki ikilemi ne kadar zaman daha görmezden gelmemizi bekleyecek mesela..
COVID19 üzerinden hala daha belli grupları dışlanıyor, ayrımcı politikaları için bir zemin olarak kullanılmaktadır.
Bu konunun tartışılması için ne kadar daha beklemek gerekiyor?
Adanın doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine serbest dolaşım hakkının ihlali konusunda bir ilerlemenin olmamasını ne zaman konuşacağız ?
Deniz ötesinden uçaklar adanın kuzeyine ve güneyine inmesi planlanırken, adanın iki tarafında da yaşamayı bir yaşam biçimi olarak kabul eden binlerce insanın temel hak ihlalini ne zaman konuşacağız. Hem bunu konuşurken, belki cesur bir adım daha atar; etnik şartlara göre belirlenen geçiş kriterlerinin genişletilmesini talep ederiz. Adanın kuzeyinde doğan herkesin adanın tümünde seyahat hakkını da gündeme getirir, herkesin insan olduğunu ve siyasi sorunun ötesinde hakların herkes için olduğunu adanın yönetici elitine aktarabiliriz.
Talepleri sadece geçişler açılması ile sınırlandırmaya hiç gerek yok. Daha çok geçiş noktası olması ve kökeni ne olursa olsun kendini adalı gören, adanın tümünde seyahat etmesi bir haktır. Bence bu talep Kıbrıs’ın yeni normali olmalıdır.