Bu makale ilk kez 06 Haziran tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Gazetecilikle yazarlık aslında çok zıt iki uğraştır. Bizde yazarlık biraz amatörce geçmiş, büyük kitleler kitap alıp okumadığı için, üst düzey kalemlerimiz hazineden geçinmeli işlerle hayatlarını sürdürebilmişlerdi. Yakup Kadri Bern Büyükelçisiydi. Falih Rıfkı tek parti döneminde atanmalı Bolu milletvekiliydi. Reşat Nuri öğretmendi.
*
İnsan yalnızca hayatını yazıdan kazanacağım inadına saplanınca, yazının her türüyle uğraşmak gerekiyordu. Yazı bir yaşam biçimi, yaşama bir araç değil, bir şey satmaktı yaşama araç olan. Ötekiler meslekti, dünyanın her yerinde geçerli olan bir donanıma sahip olmaktı meslek. Hazineden geçinmeli makamlar da pozisyondu. Hazineden geçinmeli insanlar kendilerini çok önemli zanneder. Oysa ikinci sınıf vatandaşlardır. Kimse İtalya’da boş valilik, boş bakanlık var diye o makama oturamaz. Fakat bir otelci arzu ederse dünyanın her yerinde çalışabilir. Zaten bizde değerliler önemli değil, önemliler de değerli değildir.
*
Alışılmaz yazıya. Her yazı ilk yazısı gibidir insanın. Bir orkestra şefi orkestrayı yönetirken parayı harcarken ki aldığı zevkten fazlasını alır.
*
Yazarlık her türlü evrensel durağanlığa karşı çıkma meselesidir. Bu aynı zamanda yazı insanlarının bir misyonudur. Kendi çağlarındaki ileri rüzgârları benimseyip onlarla bütünleşmek.
*
Varlıklı olmak ayrı şeydir, var olmak ayrı şeydir. Varlıklı olan insanlar iyi yaşayabilirler. Arsası, evi, yatı, uçağı, arabası olur. Önemli de bir iştir. Ama mezar taşlarında kalır isimleri. Var olmak ayrı bir konudur. Belki çok lüks bir hayatları olmaz. Ama isimleri mezar taşlarında kalmaz.
*
Yazı da müzik gibi mekâna, zamana dayanmalıdır. Bu kapasiteniz olmasa dahi, en azından bu özeni ister. Yazıyı Lefkoşa’da da yazsanız, en azından Londra’da da okunacak bir düzeyde olmalı, en azından bu özeni ister. Yazıyı yazan görmese dahi iki yüz sene sonra da bir meraklısı varsa, bir araştırma konusu olmalıdır. Yazı evrensel boyutlara değinmiyorsa, siyaset yapıyorsunuz demektir. Fazla yerelde kalarak yazarsanız dünyanın dışına düşüyorsunuz demektir. Yazıysa dünyanın dışında olamaz.
*
Kalemlerin ucuna öyle şeyler dolanmıştır ki, hiç değişmeyen şeydir. Nazım Hikmet’i hangi iddianameyle, hangi maddeye göre, hangi kadrolar on dört yıl neden mahkûm ettiler. Bizde herkes yetki sahibi olmak ister. Sorumluluk almak istemez. Padişahların da yetkisi vardı, sorumluluğu yoktu. Mesele sorumlu olmaya geldiği vakit herkes tüyü verir, bahaneleri de hazırdır. Büyük medeni cesaret ister sorumluluk almak. Hazineden geçinenler ise medeni cesarete alışık olmayan insanlardır. Ona sebep de hukukun çok iyi ölçekler içerisinde toplumsal bir bilince kavuşması bizde engellenmiştir. Hamaset öne çıkmıştır. Bizde gövdesel kahramanlık ön planda tutulmuş, beyinsel dehaya dönük olmak ötelenmiştir. Çünkü Türkler çok dayak yer.
*
Hukuk da evrensel olmadığı, oligarşik maddelerle donatıldığı için, atıverirler sizi içeri ya da size yapılan her türden gayrı-meşru eylem cezasız kalır. O kadar iktidar geçer meclisten, kimse bu oligarşik maddeleri değiştirmez ya da gayrı-meşruluğa karşı cesaretleri yoktur. Bizde siyasetçiler birey birey kavga eder, birbirlerinin programlarını eleştirmezler. Meclisteki kavga, bu düzen iyi, onlar gitsin biz gelelim kavgasıdır. Madem yazı yazıyor, beni yazsın, devleti yazsın denir.
*
Maalesef Türkçe yazılı bir dil olamadı. Osmanlıca da yazılı bir dil olamadı. Halkın konuştuğu dil yazılı değildi. Bizde insanlar okuduklarını anlamadığı için okumazlar. Yoksa herkes okumayı denemiştir. Ve bizde halk yazarını ödemez. Gazetesini almaz, kitabını almaz.
*
Fikir özgürlüğü, idrak özgürlüğü bir kenara, Avrupa gazetesini, Gazedda Kıbrıs ve Özgür gazeteyi beğeniyor, takip ediyor, yazarlarını okuyorsanız, gazete almanız, o gazetelere bireysel olarak olsa dahi bağışta bulunmanız hem fikir özgürlüğünü yaşatır hem de halk yazarlarını ödemiş olur.
Bu sefer de Abdi İpekçi ile bitirelim; düşünce ifade özgürlüğünün, haysiyetli toplumların asla vazgeçemeyecekleri temel haklar olduğunu daha 1969’da yazmış ve, “Fikir planında hiçbir sınırlama kabul etmeyenlerdeniz,” demişti.