Yıllarca vergi, sosyal sigorta, ihtiyat sandığı ödeyen muhasebeciden, gazeteciye, mimardan, mühendise birçok özel sektör çalışanı 1,500TL gibi cüzi bir katkıya hiç erişemeyecek.
Erişme şansı olanların ise faydalanabilmesi için, işverenlerinin neredeyse aynı tutarda bir ödemeyi sigorta ve ihtiyat sandığı ödemesi olarak yapması gerekiyor.
Ancak böyle bir durumda işçisinin faydalanmasına imkan sağlanacak. Halihazırda çalışanını ödeyemeyecek durumdaki işveren bu yükümlülüğü yerine getirememesi durumunda, işverenden ötürü işçiler de mağdur olacak.
Sorumluluğunu çeşitli nedenlerle yerine getiremeyen işverenin yükümlülüklerinden dolayı işçinin cezalandırılmasını anlamak mümkün değil.
Hal böyle olunca, “kamuda çalışmak” yine avantaj olduğu anlayışını güçlenecek. İşgücündeki gençlerin kamuda çalışma arzusunu dönüştürmesi mümkün olmayacak.
Bu da, doğal olarak emek piyasasında yapısal sorunların devamlılığını katmerleyecek.
İşletmelerin de ancak çok küçük bir kısmı kendi ayakları üstünde durarak, adil ücret ve hak sağlayarak, kamu ile yarışacağından, özel sektörün gelişmesinin önünde büyük bir engel olacak.
Maliye Bakanı’nın “ne varsa bölüşülecek” iddiasının geldiği noktaya bakınca, krizin yine adaletsiz bir biçimde emekçileri, düşük güvence ile çalışanları vurduğu, başka bir deyişle yoksulu daha da yoksullaştıracak sonuçlar çıkardığını görüyoruz.
Çıkan bu sonuç, sadece hükümet sorunu olarak ele alınmamalı, çok daha derin olan bir adalet sorunudur ve kktc’nin sürer durumunun bir yansımasıdır.
Acı olan ise gelinen noktada kaybettiğimizin sadece finansal olmadığıdır.
Aynı zamanda özgürlükler ve haklar konusunda kaybettiklerimiz var. Tüm bunlara dair konuşup söylenmesi gereken, taraf olması gereken çok şey var.