Hulusi Kentmen farklı bir insandı. Sanırım bizim coğrafyada birçok sanatçı Hulusi Kentmen ile benzer hisleri yaşayarak sanat hayatına devam ediyordur.
Başka bir iş yaparak sanatını icra etme zorunluluğu.
Hulusi Kentmen oyunculuk yaparken aynı zamanda Bahriye Astsubayıydı. Kasımpaşa Deniz Kuvvetlerinde cezaevi komutanıydı.
Bana göre de adalet terazisi olan rolleri kendisi gibi oynardı.
Şener Şen sınıf öğretmeniydi. Ayhan Işık Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nda “kırık şişe kontrolörlüğü” yapıyordu. Erol Taş boksördü. Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışırdı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu Bern Büyükelçisi’ydi. Falih Rıfkı atanmalı Bolu Milletvekili’ydi.
Sanatçıyı yazarı halk ödemediği için, farklı bir sınavla gelişir, büyür, güzelleşir bizim coğrafyanın sanatçıları, yazarları.
Ben her zaman Harun Kolçak ile İlhan İrem’i birbirine karıştırırdım. Fakat İlhan İrem kliplerinde sisler içerisinde ağaçlardan sarkarak süzülen beyaz tüller, sanırım sinemacılık açısından bir Tarkovsky filmine benzer.
2003 yılında aynı evi paylaştığım çok sevdiğim bir ev arkadaşım Kenan tanıştırdı beni İlham İrem’le. Evde sürekli o çalardı. Sürekli İlhan İrem şarkılarıyla içerdik.
-kendi ifadesiyle- 12 Eylül 1980 Darbesi ve ardından gelen “Amerikan-Arap karışımı liberalizm” ile sanatsal ve insani değerlerin yok olma sürecinin başladığını iddia ederek ve buna tepki göstererek sahnelerden geri çekilmeye başlamıştı.
Öncelikle yine kendi ifadesiyle “içtenliksiz, soluk, günü yaşayan ve anlamsız kalabalıklar olduğuna karar verdiği insanlardan” ve “ürettiklerinden çok şekillerle ilgilenen popüler kültürden” uzaklaştı. ” 87’ye kadar sürecek bir inziva için Tarabya’daki evine kapandı. Bu dönemde kendi tabiriyle “kendi içine, iç uzaylarına derin yolculuklar yapmayı” öğrendi.
140 Jounors’ta İlhan İrem belgeseli izleyene kadar, sözlerine dikkat etmediğim şarkılarının aslında ruhçuluk akımını takip eden birer metafizik temalı şarkılar olduğunu da bilmiyordum.
Humeyni’nin yazar Salman Rüşdi’ye verdiği ölüm fetvasını hicvettiği için Blues For Molla” isimli şarkısı yasaklanmıştı.
Siyahlar giyinmeye başlayıp toplum ve sanat ortamında hissettiğini söylediği duyarsızlığa bir sessiz direniş olarak popüler kültürden tamamen çekilmişti.
Yanlış anlaşılmasın. İlhan İrem anlaşılmamaktan yılmış bir insan değildi. Sanatçıların yakalandığı anlaşılmamak sendromuna her kapıldığı an, daha büyük bir aşkla kabuğundan geri çıkmıştı.
İlhan’ı aşk şarkısında kainatta her şeye karşı duyulan sevgiyi anlatmış. Ve anlaşılmayacağını bildiği halde mutluydu. Şarkısını anlatırken yine büyük bir aşkla, gülümseyerek anlatıyordu.
İlhan İrem tam yedi kitap yazdı. Öyküleri, deneme türünde, şiir kitabı, hatta senfonik şiir kitabı vardı. Türkiye’de son dönemde yaşananları kendi penceresinden kaleme aldığı “Güneş Ülkesinin Karanlık İnsanları” isimli yedinci kitabını 2014 yılında yayınlamıştı.
Koridor isimli şarkısı Türk Pop müziğinde ilk kez yazılmış, bestelenmiş ve söylenmiş Rock Opera şarkısıydı. Kesintisiz elli dakikalık koridor isminde bir şarkıydı.
Projeleri her vakit güç projelerdi ama, bir gün olsun güçlükten korkan bir sanatçı olmamıştı. Her zaman elinde iki-üç kaset yapacak şarkı olurdu fakat. O yine de daha kalıcı eserler yaratmak için güç projelere yöneldiğinden bahsetmişti.
Rock müziğini Türk Pop müziğinin çıkışı olarak görüyordu. Rock müziği tınıları Arap Müziğiyle sulandırılmazsa Türk Pop müziği hak ettiği çıkışı yakalayabilir diyordu.
O günlerde halka dinletilen müzikle Türkiye’de son on yıldır ortaya çıkan Türk-Arap kültürel çatışmasının yaşanacağını o günden biliyordu.
Bilmiyorum sevenlerinin acısını bir nebze olsun hafifletir mi bilmem ama,
İlhan İrem ölüme inanmayan bir insandı. İnsanların ölümü karşılama şekilleri her ne kadar diğer insanlardan farklı olsa dahi,
İlhan İrem dünyaya ruhunu geliştirmek için geldiğini düşünüyordu. Bedenine göre ruhun sınırsız olduğunu, diğer yandan ruhun bir jokey bedenin ise bir ata benzediğini düşünürdü.
Nasıl yapıyordu, her nasıl başardı bilmiyorum ama, kalbi, merhameti, idrak özgürlüğü yüksek, üstat bir insandı.
Zihniyeti nesilden nesile aktarmanın, bin yıllardır yaşayan insanın ders çıkarmak için birbirlerine aktarım yapamadığını, gençlerle ders çıkarmalarını sağlayacak anlatımlarla iletişim kurulamayacağını biliyordu.
Bütün mitolojik kaynakların acılara, ölüme karşı dayanak aramayı anlattığını biliyordu. Hemşehrimiz Homeros’un yazdığı çok yayılmış mitolojik kaynak İlyada’nın bile zihinsel aktarım konusunda tam manasıyla başarılı olamadığının farkındaydı.
Mitolojik eserlerin Rock eserleriyle aynı matematiğe sahip olduğunu öğrenmişti. Bohemian Rhapsody mitolojik bir eser matematiğiyle yazılmıştı.
Kafka öyle değildi. Onu da anlamak lazım. Sevdiği bütün kadınların onu terk ettiği, karanlık bir Avrupa’da yaşarken, bir de üstüne üstlük Dostoyevski’yi yanlış anlıyorsan, Kafka gibi şeyler yazmaktan başka çaren yoktur. Dostoyevski farklı insandı. Karanlıkları önümüze serer, serer, serer. Fakat günün sonunda bizi güzelliğe çıkarırdı. Dünyayı güzel kurtaracak sözü onun sözüydü.
İlhan İrem dünyayı güzelliğin kurtaracağını göstermiş bir insandı. Işık ve sevgiyle yolu açık olsun.