Size hiç iftira atıldı mı?
Peki ne kadar dürüstsünüz ya da ne kadar dürüst değilsiniz?
Dürüst değilseniz eğer o iftira canınızı zerre kadar yakmaz.
Ama eğer dürüstseniz işte o zaman işler değişir.
Sanki de her marketi, her kuyumcuyu, her ofisi siz soymuşsunuz; tüm değerli eşyaları siz çalmışsınız gibi ağır bir yük hissedersiniz üzerinizde. Tüm değer yargılarınızı bir iftira ile değersizleştirebilirler. İşte o zaman canınız çok yanar. O soygunu siz yapmamışsınızdır fakat vurulan siz olursunuz onurunuzdan. Karşı taraf sadece tetiği çeker. Mermi size saplandı zanneder oysa kendi kendini vurmuştur attığı iftira ile fakat asla kendini vurduğunu bilmez. Çünkü ölen hep karşı taraf olur. Cenazesine herkes katılır fakat hiç kimse orada yoktur.
Ne kadar basittir birini yapmadığı bir şeyle suçlamak ve ne kadar basittir birini yaptığı şeyle suçlamamak. İnsanlar kolay kanar, kolay kananlar saf damgasıyla damgalanır, kolay kanmayanlar ise acımasızdır. Peki kime ve neye göre? İnsanın iyi kalabilmesi bu yüzden zordur. İyi kalmak istesen de karşı taraf inatla izin vermez çünkü kendi hayatı değil sizin hayatınızdır önemli olan. Peki onun için önem nedir? Karşı tarafı çok mu önemser iyilik derecesinde? Yoksa sadece hayatına karışıp içine etmek mi ister? Peki kaç kişinin hayatı tuvalettir?
Bir insanın hayatının içine etmek çok kolaydır. At iftirayı çek suyu. Oh mis. Yıka ellerini çık. Peki sonra?
Hırsız damgası yiyen kaç kişi vardır? Aldatan eş damgası yiyen? Sübyancı damgası yiyen?
Ne oldu ağır mı geldi? Peki bunlarla etiketlenmiş olsanız ne hissederdiniz?
Acı mı? Korku mu? Toplum baskısı mı? Yoksa toplum nasıl olsa unutur der geçer miydiniz? Peki ya siz bunu geçemiyorsanız!! O kadar ağırsa ve sizi eziyorsa, gururunuz kaldıramıyorsa atılan iftiraları o zaman ne yapardınız? Dolapta sakladığınız tebessümler yetmez, gülüp geçemezsiniz. O kadar basit değildir her şey. İftira at kaç, kırılsın camları evlerin. Evler nasıl olsa terk edilmişse kimin umurunda? Siz evmişsiniz, kırılmışsınız, tüm duygularınız değerli eşyalar gibi çalınmış kırılmış yıkılmış ama kimsenin umurunda değil. Cam kırıkları sadece size batar onların diline değil. Çünkü toplum sever canını yakmayı bir diğerinin. Sonra hiçbir şey olmamış gibi başını yastığa rahatça koyar ve mışıl mışıl uyur. İçi rahattır, dışı rahattır, birilerinin günahına girmek onu hiç rahatsız etmez. Öyle rahattır ki kuş tüyü yastığıdır sebebi zannedersiniz. Sonra güzel rüyalar görür, sabah olur onun için, kalkar kahvaltısını güzelce yer, sizin hayatınızı lokma lokma yediği gibi. Sonra işine gider ve güzel güzel çalışır. Herkes över onu; dünyanın en iyi insanı odur, en çalışkanı, en dürüstü, en doğrusu, en seveceni, en masumu, en ışıl ışılı, en merhametlisi, en bilgilisi. Her şeyi ona sorabilirsiniz. Her şeyi en iyi o bilir. Sizin ne olduğunuzu iki fotoğrafa bakarak çözümler. Çözünürlük gücü yüksektir. Daha önce sizi hiç kimse bu kadar çözmemiştir. Kendi içi kötülükten düğüm düğüm olur sizi her çözdüğünde. Sizi en iyi tanıyan odur. Bir iftira atar ve sizi güzelce tanımlar. Sizi tanıyan yüzlerce kişinin bir anlamı yoktur. Sizle hiç konuşmamış görüşmemiş olsa da sizi en iyi o bilir. O süper kahramandır. Karşı tarafı hep kurtarır. Silahı sadece iftiradır.
İftira bir kurşundur, mermi gibi gelir kaleminize saplanır ve siz onu kelime kelime yazmaya başlarsınız. İşte o zaman kurşunu atan der ki “yazma.” O yazma dedikçe siz daha çok yazarsınız. Okurken gözlerinden vurulur. Çünkü yazmazsanız iftira sizin göbek bağınız olur. Her doğuracağınız düşün göbeğine bağlanır.