Mağusa’da doğup büyüdüğüm ve hala daha seçmen kütüğünde kayıtlı olduğum mahalle seçimlerde “Maraş” olarak genellenen ve “siyasi hassasiyetlerine” her daim önem verilen beş mahalleden biridir.
Toplam 3500 civarı oyu olan bölgede muhalif kesim çok çalıştığı ve uzlaşmacı tavır sergilediği dönemde (ör: 2022 yerel seçimi) 1500 civarı oy alır; zıtlaşma ağır ve uzlaşma olmadığında ise 500 civarında oy alır. (CB Seçimi 2. turunda Akıncı oyu)
Aslında karar verici olan birkaç bin oydan bahsediyoruz.
Ancak, bu bölgeye dair mitler iyi pazarlanmıştır. Örneğin, Türkiye büyükelçiliğinin sistematik olarak sürdürdüğü rolü ile bölge sakinlerinin iradesinin doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesini yansıttığı anlayışı o kadar iyi pazarlanmıştır ki; aslında bu bölgenin seçmen davranışının özgül ağırlığı, diğer yurttaşlardan ayrılmıştır.
Bölgede yaşayan ancak muhalif görüşlere açık olsanız dahi ifadeniz eş değere sahip değildir.
Artık, seçim dönemlerinde siyasetin çerçevesi bu bölgeye göre belirlenmektedir.
Demokrasi açısından 3500 seçmenin bir kısmının siyasi hassasiyetlerinin ülke geneline yansıtılarak ifadenin çerçevesinin belirlenmesinin yanlışlığını konuşmak bir yana, tespit etmek dahi bir tabu haline gelmiştir.
Düşünün bugün yaşadığımız sözde demokratik durumda
– yerel seçimler “bölgenin” hassasiyetleri gözetilir, seçim kazanmak için gerekli olan siyasi tavizler buraya göre verilir.
– genel seçimlerde bölgenin hassasiyeti gözetilir. Kamuda istihdam fırsatlarından yararlanılması için özel çaba gösterilir.
Ancak bu ağırlık artık sadece iç dinamikler ile sınırlı değil.
Bu yıl gerçekleşecek olan TC Cumhurbaşkanlığı ve Parlemento seçimlerinde dahi vaatler bölgedeki oy potansiyeline göre veriliyor.
TOKİ eliyle sosyal konut mu yapılacak?
Önce Maraş bölgesinde yapılmalı.
Neden bölgenin toprak yapısı tarıma elverişli olduğu ve bölge nüfusunun önemli bir bölümü tarımsal faaliyetler yürüttüğü halde toplu konut çabası bu bölge üzerinden şekilleniyor olduğunu sorgulayamıyoruz.
Çünkü, her siyasetçi bilir: “Maraş önemlidir.”
Bölgede yapılacak girişimlerin Kıbrıs’ın geleceğini belirleyecek çabalara doğrudan etkisi olduğu halde, bu da görmezden geliniyor.
Çünkü, siyasi kariyerin anahtarı bu bölgenin onay mekanizmasına bağlıdır. Bireysel çıkar toplumsal hassasiyetlerle uyuşmayıversin, Maraş’ın hassasiyetlerinin özgül ağırlığı ile uyuşsun yeter. Gerisinin eli mahkum.
İşin özeti, toplumun genelinin hayatını etkileyecek olmasına rağmen, önceliklendirmeler kağıt üstünde de olsa dahil olduğum toplam 3 bin 500 kişilik bir seçmen grubunun çıkarlarını daha üstün kılacak bir şekilde yapılıyor.
Bu yaklaşım demokratik değildir, adil değildir, doğru değildir.
Dahası gelinen noktada oluşturulan ilişki ağı utanç vericidir.
Buna rağmen çok partili siyasi hayatımız, konu buraya geldi mi tek parti gibi hareket ediyor. Meselenin yarattığı sosyal, siyasi, ekonomik anomaliyi ise konuşamıyoruz.
Seçim kazanmak isteyenler, icazeti halktan alıyoruz derken, eşitler arasında bazı kesimlerin daha eşit olduğuna dair durumu meşrulaştırmaktan rahatsız olmuyor.
Ancak bir noktanın altını çizmekte yarar var. Burada suçlu olan Maraş bölgesindeki belli mahallelerinde yaşayan seçmen değildir.
Burada suçlu aranacaksa, siyasi mühendisliği gerçekleştiren veya içselleştiren, feodal ilişkileri ve cemaatçi anlayışı güncel politikada belirleyici unsur haline getirilmesini kabullenerek oyunu bu şekilde oynamaya ikna olmuş veya bu durumdan maddi, manevi veya statü gibi kazanım yapmayı tercih edenlerdir.
Bu oluşturulan ilişkinin ne derece sağlıksız olduğunun akademik anlamda dahi konuşulamıyor olması, siyasi partilerin kapsamlı bir siyasi çerçeve yerine ideolojik tutumuna göre üç beş sloganvari ifade ile geçiştirmesi ise son derece sorunludur.
Bölgenin hakiki ihtiyaçlarına dair sağlıklı diyalog kurulmaktan kaçınıldığı için toplumsal bir yaraya dönen, organize yapıların ifadeyi kısıtlayan korkaklığı veya kendi kendini sansürlemesinin yansıması ırkçılık olarak ortaya çıkmasının kaynağı da bundan dolayıdır.