Hukuk sınıflar üstü mü?
Yani, anayasa ve yasalar sınıflar üstü mü?
Peki, yargı sınıflar üstü mü?
Öyleyse, devlet sınıflar üstü mü?
Komünistler bu soruların tümüne de hayır der… Bu, ML’nin ABC’sidir.
Çünkü onlar, ilkel komünal Toplum sonrası, tüm toplumsal yapıların sınıflardan oluştuğunu biliyorlar.
Marks ve Engels bu gerçeği muhteşem eserleri Komünist Manifesto’da, kendilerine has üsluplarıyla ortaya koymuşlardı. Onlar, toplumların sınıflardan oluşmasına ek olarak, bu sınıflardan biri (veya birilerinin), diğer sınıfları baskı altına alarak hem ekonomik ve hem de sosyal olarak yönettiğini, sömürdüğünü de ortaya koymuşlardı.
Üretim araçlarına sahip olan ve dolayısıyla üretim ilişkilerini de belirleyen sınıf, devlete ve devletin yönetim organları olan hukuk, yargı ve yasalar üzerinde de hakimiyet kurar. Bu hakimiyet hukukun ve yasaların sadece yazılı halleri üzerinde değil, yasalara rağmen veya bazan yasalarla birlikte yorumlanması üzerinde de hakimiyet anlamına gelir.
Bu hakimiyet, gerektiğinde yasalar kullanılarak, gerektiğinde yasalar bypass edilerek sürdürülür. Yasaların uygulanmasında da, bypass edilmesinde de devletin yargısı ve kolluk güçleri devreye sokulur. En masumane ve anayasal hak gereği atılan adımlar, bu devlet güçlerince engellenir, eylemleri gerçekleştirenler bazan yargı eliyle, bazan yargılanmaya bile gerek görülmeden kovuşturulur, tutuklanır, mahkum edilir ve hatta bazan da ortadan kaldırılır. Yargı ve devletin resmi kolluk güçlerinin kullanılmasında sakınca görülen durumlarda, devletle organik ilişki içinde olan, “yasadışı organize suç örgütleri” devreye sokulur; fatura “faili meçhul”lere yazılır…
Böylesi sınıflı yapılarda haklılar haksız, haksızlar ise haklı pozisyona sokulabilir rahatlıkla. Haklıyı-haksızı belirleyecek olansa (ekonomik ve siyasal) güçten başka bişey değildir.
Dolayısıyla devlet gücünü elinde tutan yöneten sınıf, haksız da olsa haklı pozisyondadır. Günümüz dünyasında işçi ve emekçiler örgütlenip devlet gücünü ellerine geçirmedikleri sürece güçsüz durumdadırlar. İşçi ve emekçiler, var olan burjuva devleti (ve doğal olarak hukukunu, yargısını ve tüm diğer aparatlarını) yıkmadan, yerine kitlelerin kendi hukukunu ve yargı sistemini yaratmadan, sadece eski burjuva devlet mekanizmasını ele geçirip kullanarak kurtulamazlar. Paris Komünü’nden çıkarılan değerli tecrübelerin başında bu gelir. Bu nedenle Marks, devletin tüm mekanizmalarıyla parçalanıp, yenisinin, proleterlerin devletinin kurulmasının gerektiğini vurgular.
Peki ama, mevcut hukuku kullanmak hiç mi mümkün değildir? Tabi ki mümkündür ve bu hukukun uygulanmasını hukuksuzluğa karşı savunmak da komünistlerin görevleri arasındadır. Hukuk mücadelesi, tıpkı demokrasi mücadelesi gibi, her alanda yürütülmesi gereken bir mücadeledir. Biz, bu mücadeleye reform mücadelesi diyoruz ve bu mücadelenin devrim mücadelesine katkı sağladığını düşünüyoruz. Devrim mücadelesine katkı yapmayan, tersine, reform mücadelesini devrim mücadelesinin yerine koyanları da devrim düşmanı burjuva reformistler olarak adlandırır ve onlara destek olmayız.
Bu tür reform mücadelelerinin diğer bir önemi de, burjuvaların ne kadar sahtekar olduklarının, kendi yaptıkları yasalara bile uymadıklarının teşhirine yaramasıdır.
Uluslararası hukuk da güçlülerin hukukudur. Bu hukuk büyük emperyalist tekel ve devletlerin çıkarlarını koruyacak şekilde oluşturulmuş bir hukuktur. Güçlü emperyalist güçlerin birbirlerine karşı da kullanılan çifte standartlarla dolu bir hukuktur. BM (Birleşmiş Milletler), AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ve benzeri uluslararası kuruluşlar hepsi de uluslararası tekellerin ve güçlü emperyalist devletlerin kontrolünde kuruluşlardır.
Bu makale ilk kez 5 Kasım tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.