Günümüzde olgular, internet vasıtasıyla bireylere ulaşıyor ve bu olgulara, haberlere, her birey, kendi yorumunu da ekleyerek tekrar dolaşıma sokabiliyor. Olgular internete gerçeklik süzgecinden geçmeden girebildiğinden, ortalama bir bireyin bu olgu ve haber bombardımanında aklını; gerçeğin ayırdında filtre olarak kullanabilmesi, teorik olarak mümkün olsa da, maalesef pratikte mümkün olmuyor.
Dolaşıma sokulan içeriğin, haberin, gerçeklikle hiçbir bağının olmama ihtimali bir yana, gerçeğin her bir kullanıcı yorumuyla tekrar dolaşıma sokulması, işleri daha da karmaşıklaştırıyor. Genelin biçtiği değer, içeriğin popülerliği üzerinden belirlendiğinden, en sansasyonel, en kışkırtıcı, en karikatürize, en ilgi çekici olanlar en çok dolaşıyor, sıkıcı gerçekler böylesi bir ortamda pek varlık gösteremiyor.
Covid-19’un ortaya çıkışına dair sıkıcı gerçeklere ilişkin minik bir düşünme egzersizi yapmaya çalışalım: Virüsle ilgili dolaşımda iki sav var. Birincisi, ‘yo yo, beni kandıramazsınız’ septisizmiyle gerçeği ayırt etmeye uğraşanların itibar ettiği, pek bilimsel referansı olmayan, virüsün laboratuvarda üretildiği savı, ikincisi ise Covid-19’un insanların yabani hayvan yemesiyle ortaya çıktığı iddiası.
İkinci savla ilgili; virüsün, Wuhan’da birçok hayvanın satıldığı pazardan kaynaklandığı konusunda bilimsel bir ortak görüş var. Ancak virüsün gerçek kaynağı henüz ortaya konmadı. Bilim insanlarının, virüsün kaynağı olarak Wuhan’da vahşi hayvanların da satıldığı pazarı işaret etmesi Çinlilere yönelik bir nefret söylemini beraberinde getirdi. Bu söylemi taçlandıran ise, Çinli bir kadının yarasa çorbası içerken çekilen videosu oldu. Gerçekle bağımızı öyle yitirdik ki; işi, haber sitelerinin haberlerini teyit etmek olan web siteleri var artık (vehamete bakın) ve bu sitelerden aslında bu videonun, 2016 yılında Pasifik’te bir adada çekildiğini öğreniyoruz.
Meşhur videonun ve buna bağlantılı iddianın, teyit sitelerince çürütülmesi elbette sosyal medyada pek dolaşmadı ve nefret söylemi hala devam ediyor; salgından Çinlilerin mutfak kültürlerini sorumlu tutan, aşağılayıcı binlerce içerik dolaşıyor. “Çin’deki ucuz işgücünü kullanalım, kar edelim lakin aman bize virüs bulaştırmasınlar” söylemi, en kibar tanımıyla tipik bir batı medeniyeti mızmızlanmasına benziyor. Nietzsche, kitleden gelen alkışların kabul edildiğinde, yerginin de otomatik olarak kabul edildiğini söylüyor. Bu, Çin’den ucuz işgücü kabul ediliyorsa Covid’in de otomatik kabul edildiği anlamını taşıyor, nitekim hadise tam da böyle gerçekleşiyor. Çin’deki ucuz işgücü, dolayısıyla kar maksimizasyonu topuna girildiğinde, Covid-19 golünü yemek de kaçınılmaz oluyor.
Diğer yandan, Çin’deki açık hayvan pazarlarının ana müşterileri Çinliler de değil. Bu pazarlar Nepal, Kenya, Hindistan gibi ülkelere, gezi, macera amaçlı gelen varsıl turistler için var. Çinlilerin geri kalmışlığını, pisliğini temelsiz verilerle sorgulamak yerine, Covid-19’u ve tüm süreci, bizim yarattığımız bu sistem bağlamında değerlendirmek daha akılcı olmaz mı?
Bir sonraki yazının konusu belli oldu bile..