Yaşar Kemal’in yaşamında onu en çok yaralayan iki olay olmuştu.
Henüz ortaokul öğrencisiydi. Türkçe öğretmeni onun hakkında komünist olduğu gerekçesiyle sağda solda propaganda yapıyor, tutuklatılmasını istiyor, Türkçe öğretmeni bir polis kızıydı.
Söylentiler artmaya başlayınca Yaşar Kemal pazar yerinde Kadirli ortaokul müdürü Nurullah Hancıların önünü kesmiş, Türkçe öğretmeni kendisi hakkında böyle konuşmaya devam ederse, onu mahkemeye vereceğini söylemişti.
Nurullah Bey demokrat bir insandı. Türkçe öğretmenini bu konuda uyarmış, sonlandırmasını söylemişti.
Sen misin bunu söyleyen?
Müdür Nurullah Bey Kadirli’de birkaç gün içinde Rus casusu, vatan haini olup çıkıvermişti. Durum gittikçe yoğunlaşmış, müdürün üstündeki iğrenç baskılar, dedikodular artmış, bir Cuma mitinginde kudurtulmuş kara kalabalık okulun üstüne saldırmış, müdürü linç etmişlerdi.
Ortaokulda kırılmadık hiçbir şey bırakmıyorlar, Nurullah Hancılar, Kozan hapishanesine götürülüyor, aylarca hastanede yatmıştı.
Arkasından mahkemeye verilmiş, iki yıl hapis yatmıştı Nurullah Bey…
Yaşar Kemal’i yıllarca Çukurova’da köpek gibi kovalamışlardı. Bir işe giriyor, izini kaybettiriyor, bir hafta on gün sonra polis mi, candarma mı, ne zıknabutsa gelip onu işten çıkartıyorlardı. Batos ırgatlığına başlamıştı. Günde on beş saat, kırk, kırk beş derece sıcak altında, orada bile onu rahat bırakmamışlardı. Elli yedi kiloydu. Birkaç yılda belki otuzdan fazla işe girip çıkmıştı. Sonunda arzuhalciliği bulmuştu da, rahat bir iki lokma ekmek yiyebilmişti. Bir de traktör şoförlüğünde izini yitirmişlerdi, nadir mutlu olduğu yıllardı.
Foçalı bir gariban vardı. Kasabanın dışında, Savrun kıyısında dolaşırken karşılaşmıştı bu delikanlıyla Yaşar Kemal. Selamlaşmışlardı. Çukurova’ya para kazanmak, çalışmak için gelmiş, dolanıyordu Foçalı gariban. Ahbap olmuşlardı.
1948 yılıydı. Yaşar Kemal Dükkâncı hikâyesini henüz yazmıştı. Delikanlıya eve gidelim de sana okuyayım demişti. İkindiüstüydü, eve gitmişlerdi. Tam hikâyeyi okumuş bitirmişti ki, candarmalar evi basmıştı.
Yaşar delikanlıyla eve giderken karşılarından Darendeli Uzun Ahmet ile Ekmekçi İsmail gelmiş, yememiş, içmemiş, doğru karakola gidip, Yaşar’ın evine azılı bir komünistin geldiğini, üstelik bu komünistin Rus olduğunu söylemişlerdi.
Türk candarması yutar mı? Derekap (hemen arkalarından) gelip evi kuşatmışlar, delikanlıyı bir cipe, Yaşar Kemal’i bir başka cipe koyup, yola düşmüşlerdi. Şanlı Kadirli halkı olayı duymamış mı, hiç durur mu? Yüksek hamiyetleri (yurt, ulus, aile koruma çabası) kabarmış ki, hamiyet deri sana. Yüzlerce kişi caddeye dökülmüş, çocuğu candarmaların elinden almış, pislik, taş, karpuz kabukları, ne bulurlarsa garibanın üzerine atıyorlardı.
Yaşar’a gelince… Onun komünistliğine alışmışlardı. O gece Yaşar Kemal’i salmış, çocuk nezarette kalmıştı. Sabaha kadar karakolun avlusunda çocuğu beklemiş, saat ona doğru Foçalı’yı bırakmışlardı. Önünden geçerken ne Foçalı onun yüzüne bakabilmiş ne de Yaşar ondan özür dileyebilmişti.
Yıllar sonra Yaşar Kemal, Yunus Nadi ödülünü yönetirken ödüle Foça’dan çok güzel bir yazı gelmişti. Yazı onundu, yayımlamıştı. Çocuğun adresi elindeydi, bir mektup yazıp özür dilemek istemiş, gönlü elvermemiş, utancından özür mektubunu yazamamıştı…