TC Merkez Bankası şu an eşine az rastlanır bir durumda : eksi faiz – eksi rezerv.
Peki ama bu ne demek ?
Önce eksi faizden başlayalım. Bildiğiniz gibi, TCMB Erdoğan etkisi ile faizleri indiriyor. Şu an politika gösterge faizi %15.
Yıllık %15 olan faiz nasıl olur da eksi olur diyorsanız, TC tüketici fiyatları enflasyon rakamının %19,89 olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Başka bir deyişle, %15 faizle borç alıp, %19,89 enflasyona tabi tutarsanız, aslında ödediğiniz miktar, türk lirasındaki değer kaybını karşılamaz.
Göreceli olarak, bankaların müşterilerine sunduğu kredilerin faizi ile toplaması onların varlık durumlarını zayıflattığını gösteriyor. Bu da aslında banka bilançolarına olumsuz bir durum yaratma ihtimalini doğuruyor. Bankaların kredi verme konusundaki iştahının da azalmasına da neden oluyor. Çünkü esnaf ağzıyla yazarsak bankalar şu an “zararına satış” modunda.
Dahası, kredi kullanan müşterilerin faiz bedelinin eksi seviyede olması aslında banka mevduat sahiplerinin birikimlerinin kredi çeken müşterilere aktarıldığını söyleyebiliriz.
Bu durumun da sürdürebilir olduğunu iddia etmek mümkün olmaz. Çünkü normalde topladığı mevduata faiz vermekle yükümlü olan bankalar şimdi mevduat sahibinin ana parasından yiyior.
u durumda, varlıkların kredi faizini desteklemek için kullanılan mevduat sahiplerinin, bankacılığın geleceğine dair kaygı duyup mevduatarını bankalardan alması yada türk lirası dışı varlıklara yönlendirmesi durumunda neler yaşanır bunun sonuçları neler olur doğrusu kestirebilmek zor. Ancak, iyi şeyler yaratmayacağını söyleyebiliriz.
Bir diğer mesele ise Merkez bankasının eksi rezerve sahip olması. Basit bir şekilde anlatırsak, merkez bankası varlıkları nasıl oluştuğuna bakmak lazım.
Başlangıç sermayesi ile kurulan merkez bankaları, esasen bankalardaki mevduatların bir kısmını zorunlu olarak kendi bünyesinde barındırır. Bunun dışında farklı finansal piyasalardaki işlemlere de dahil olarak varlıklarını arttırır.
Ancak TCMB’de durum biraz daha farklı. Görünen o ki, Türkiye Merkez Bankası, bankaların mevduat sahiplerinden topladığı varlıkların zorunlu olarak sağladığı miktarı saklama görevini tam anlamıyla yerine getirememiş.
Önemli bir miktar döviz dalgalanmasını önlemek için piyasaya dağıtılmış ve o miktar daha sonra Türkiye Merkez Bankasına dönmemiş. Onun yerine oradan elde edilen varlıklar başka ülke merkez bankalarına ulaşmış. Eksi rezerve düşülmüş. Rezervini tüketen merkez bankası ise Swap işlemleri yapmış. Yani, X ülkenin merkez bankası varlıklarının bir kısmının TC Merkez Bankasında geçici bir süre için, belli koşullar kapsamında saklanması için anlaşmış. Bu ilişki, sağlıklı bir ilişki olmadığı açık.
Çünkü daha önce merkez bankası varlıkları on binlerce mevduat sahibinin, varlıklarının bir kısmının bankalar tarafından birleştirerek oluşturduğu kaynaklar üzerine inşa edilirken, şimdi anlaşma yapılmış birkaç ülkenin varlıkları biçimine dönüştürüldü. Yani eskiden bir sürü yumurta birsürü küçük farklı sepetteyken, şimdi az sayıda büyük sepetlere yerleşmiş.
Birkaç büyük oyuncunun bu koşullarda aleyhte adım atması Merkez Bankası varlıklarının ani bir şekilde azalmasına neden olacak olması açık bir durumdur.
Hal böyleyken, Türkiye eş miktarda varlığı SWAP işlemleri ile ikame etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin risk primini arttırmakta, kötü ekonomi yönetimiyle beraber birleşince, Türk parası üzerinden taahüt edilen değerin korunması daha az mümkün olmaktadır.
Eksi faiz ile mevduatların, eksi rezerv ile ülke riskinin arttırıldığı bu yeni koşulda, elbette ülkeye aşina olmayanların yatırım yapma iştahı azalıyor.
Cari açıkla ilgili ihracatın artarak döviz sağlanma ihtimaline dayalı paradigma ise, henüz bir fark yaratmış değil. Öyle ki, ihracat miktarındaki hareketler kurdaki kayıplarla beraber incelendiğinde, aslında denge kurulmadığı görülüyor.
Peki bu ne anlama geliyor?
Enflasyon ile alım gücünden yana beli bükülen bir kesimin olduğu ortada.
Dahası enflasyonla beraber, geleceğe dönük en önemli soru işaretleri, kredilerin ödenebilme durumunun ne olacağı, mevduatların eksi faizi ne kadar daha taşıyabileceği ve ülke risk primi artarken özel sektörün borca erişiminin ne kadar kısıtlanacağı ile ilgili.
Özellikle Türkiye’nin kara para aklama konusundaki mali işlemlerde gri listeye alınması, mali piyasalara erişiminde engeller yaratacağı açık. Bunların hepsi artan bir bedel olarak ülke yönetiminin bir noktada ödemesi gerekecek.
Peki, eksi faiz ile mevduatlar kredi ödeyecek olanlara aktarılırken, kredi çekenlerin borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesi ve bundan ötürü mevduatlarını talep eden kişilerin karşılığını alacağı paranın ne banka bilançosunda ne de merkez bankası rezervinde karşılığının olmaması durumunda neler yaşanacak ?
Tam olarak aynı olmasa bile, 2001 krizinin bankacılık sektöründe yarattığı yıkımı hatırlatmakta yarar var.
Küresel ölçüde zor zamanlardan geçerken, Türkiye’nin mali yapısındaki kırılganlıkları es geçmemek gerek. Bu girdap, hala daha öngörülenden çok daha derin bir bunalımı getirebilir.
Bu güne kadar, Türkiye ekonomisinde uyarı sistemleri çalışmasına rağmen bunları görmezden gelerek son sürat girdaba yelken açan iktidarın, geri dönülemez bir noktaya ulaştığını söyleyebiliriz.