Sevgili Faiz Sucuoğlu;
Pek yaratıcı bir fikir gelmiş aklınıza. Doğrusu ben kendi adıma çok etkilendim. O kadar etkilendim, o kadar yaratıcı buldum ki bir mektup yazıp elalemle de duygularımı paylaşmak istedim. Öyle güzel bir fikir bulmuşsunuz ki gerçekten birşeyler kanıtlıyor. Adeta “ırkınızın Akdeniz’de bir zaferi olduğunu” yeniden hatırlatmak istediniz. Ne de olsa, üstünden 44 sene geçen zaferin sarhoşluğunun hala daha devam ediyor olması olağan üstü bir duygu olmalı. Ölümün, kanın ve nefretin nasıl bu kadar coşkulu olduğunu gördükçe sizin içinizi mutluluk kaplıyorsa, beni de o kadar derin bir utanç kaplıyor.
Maraş taraflarına hiç geldiniz mi bilmiyorum, genelde oralara politikacılar seçim dönemleri gelir. Renkli mantinli arabalar, bayraklar sloganlarla ama hiçbiri derde bir çözüm üretmez. Ben çocukluğumu Maraş’ın açık bölgesinde geçirdim, herşeyin kötü olduğu bir bölgeydi ama artık herşey daha beter. Ancak, sizin nefreti silememiş anlayışınız için suiistimal edilebilecek çokça insan olduğu doğrudur.
Siz Maraş namustur falan dediğiniz zamanlarda ben Mağusa’da Türk Maarif Kolejinde lise öğrencisiydim. Biz öğlen arası tostunu Maraşın döküntülerinde yiyerek akıl karışıklığı yaşamak zorunda bırakıldık. Bence siz de deneyin, Tamavcı adadaki en güzel tostu yapar ve size ülkenin en acı manzarasını sunar. Müdahelenin donduğu yerde, belki de dibimizde bir insanın öldüğü yerde büyüdü Mağusalı bazı çocuklar. Lisede ilk kez sigarayı Maraş’ın kalıntılarına bakarak içmiş, sevgilisiyle başbaşa kalmaya çalıştığında da Maraş’ın gölgesi hep üzerinde kalmıştır. Okulun karşısındaki yol, tellerle kapalı olduğundan hiç yolun diğer tarafına geçemeden aksak bir mekan anlayışı ile büyümüştür. Okuldan kaçıp sahilde yürüyüş yaptığımız çok olmuştur. Tam kendimizi bu adaya ait hissedecek deneyimler geliştirecek yaştaydık ki, yolun sonunun sahildeki güvenliğin brandası olduğunu öğrendik. Oraya kadar gidip sonra yaşadığımız bu saçmalığı sorgulamak zorunda kalmıştık liseli aklımızla, oysa ki yolumuz açık olsa, belki rüzgar sörfü yapmayı hayal edecektik. Sayenizde akıllarımız tutulmuş, travmalarımız bizi mutlu olacağımız şeyleri yapmaktan alıkoymuştu. Ne yazık ki hiç aklımıza turistik geziler yapmak gelmemiştir.
Sevgili Faiz Sucuoğlu, Maraş Kıbrıs’ın en büyük utancıdır. Utanmak için o kadar çok sebebimiz vardır ki, bunları görmeyip bunu turizme yönelik kullanmak ancak sizin gibi dahiyane bir kişiye yaraşır. Her gelen turistin, Mağusa’ya uğrayıp da yerel insanlarla konuşan herkesin sorduğu “hayalet kente dair” soruları anlatmanın ve işlenen onca utanılacak davranışı şimdi turistlere gezdirmek ne ‘onurlu’ bir fikir değil mi?
Siz turistlere anlatırken, bizi en azından utancımızla defalarca yüzleşmek durumunda bırakmaktan kurtaracaksınız! Gerçekten dahiyane!
Maraş’a her baktığımızda Kıbrıslı Türklerin bu ülkenin öznesi değil nesnesi bile olmadığını olsa olsa edatı olduğunu hatırlıyorum.
Turistlere bunu anlatacak olmamız ne kudretli bir davranış. “Bakın bu utançla biz yaşıyoruz ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapamadık, biz de en azından size bunu göstererek utancı pazarlamaya karar verdik.” Bunca zamandır yaptığımız adaletsizliklerden arınalım derken, hiç onları sahiplenip kazanca çevirelim diye düşünmedik. Bunu düşünmek zaten sadece adı Faiz oran birine yaraşır değil mi ?
Sevgili Faiz Sucuoğlu, size BM Güvenlik Konseyi kararlarından falan bahsetmeyeceğim. Çünkü 1963’de başlayan enklav düzenindeki akıl bugün aynı şekilde devam ediyor. Sizin dünya ile konuşmak gibi bir derdiniz yok. Dünya tahayyülünüz anavatanınızın sıradan bir bürokratının dünyası ile sınırlı. Muhteşem fikriniz ise dar dünyanızın içindeki, kısır tartışmalara hapsettiğiniz bu toplumun köleliğinden duyduğunuz tatmin ve mutluluğun bir yansımasıdır.
Hayatta, acı ve nefret ile var olmadan, insanca düşünebileceğiniz günleri yaşamanız dileğiyle…