Evrensel Çocuk Hakları Derneği Yönetim Kurulu, Hasta Hakları Günü dolayısıyla yayımladığı basın bildirisinde ev karantinası modeline geçilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasının hem çocuğun yüksek yararı, hem de hasta hakları açısından öncelik taşıdığını bildirdi. Açıklama şöyle:
Literatür bize doğal afetler gibi salgınların da doğrudan ve dolaylı olarak psikolojik ve sosyal etkilerinin olduğunu; kişilerin hem günümüz hem de gelecekle ilgili ruhsal sağlıklarını etkilediklerini söyler. Enfekte olduğundan şüphelenilerek, hastaneler, tıbbi bakım merkezleri ve oteller gibi kurumlarda karantinaya alınan çocuklarda, ebeveyn veya bakım verenlerinden “ayrılma” kaynaklı üzüntü ve korku ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki çocuklar, ruhsal sağlık sorunlarına daha duyarlı hale gelmektedirler.
Ruh sağlığı uzmanlarının açıklamalarına göre; tanıdık ve güvenilir ortamlarından ayrı kalan, hareket alanlarının nispeten daha kısıtlı olduğu karantina koşulları çocuklarda stresi, kaygıyı ve korkuyu artırmaktadır. Çocuklar, bu karantina sürecinde, bilhassa soyut kavramları anlamlandırma zorluğu (soyut kavram gelişimi 12 yaşında başlamaktadır) yaşamaları nedeni ile ciddi korku ve kaygı yaşayabilirler. Çocuklar da yetişkinler gibi depresyon belirtisi göstermeye başlayabilirler.
Hem karantinanın etkisi, hem de ailenin dinamikleri, bilhassa bakım verenlerin olaya ve çocuğa karşı tutumları, durumu yönetme şekilleri nedeniyle bazı çocuklarda, sosyal hayatlarını etkileyecek derecede kaygı, stres ve obsesif davranış gözlemlenmesi muhtemeldir. Yine çocuklarda, yetişkinlere kıyasla daha çok ayrılmakta zorlanma, dikkat dağınıklığı, korku, bakım verenlerinin de hasta olacağı endişesi ve aşırı tepkisel davranışlar görülebilmektedir.
Öte yandan ruh sağlığı bozuk ve/veya özel gereksinimi olan çocuklar bu süreci daha da ağır yaşamaktadırlar. Özellikle rutinin çok daha önemli olduğu özel gereksinimli çocukların, karantina sürecinden daha fazla etkilenebileceği uzmanlarca vurgulanmaktadır. Çocuklar, yetişkinlere göre kendi gelişimsel, sosyal, duygusal, ruhsal ve davranışsal gereksinimlerini bağımsız bir şekilde karşılayamadıkları için bu süreçten daha fazla etkilenmektedirler.
Rutinlerinden vazgeçmek, sosyal destekten uzak kalmak, çocukların daha kırılgan hissetmelerine neden olmaktadır. Yaş grubu göz önünde tutularak çocukların kurumlarda değil de, güvende hissedebilecekleri kendi evlerinde karantinaya alınmaları ve kontrollerinin de yetkin kişilerce düzenli olarak yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak, Kıbrıs’ın kuzeyinde salgın yönetimindeki denetim eksikliğinden dolayı, çocukların ruh sağlığı için daha koruyucu olan “ev karantinası” maalesef şu anda uygulanmamaktadır. Bu şartlar altında, karantina merkezlerindeki çocukların sahip oldukları yaşam, eğitim gibi temel haklarının uygun koşullar sağlanarak tasarlanması, çocukların hem fizyolojik hem de psikolojik sağlıkları açısından büyük önem kazanmaktadır.
Bunlar yapılırken öncelikle çocukların beden ve ruh sağlıklarının korunması için hijyenik, rahat, temiz ve gün ışığı alan bir ortamda, yeterli ve dengeli bir şekilde beslenebilecekleri, aynı zamanda eğitime erişim olanaklarının mevcut olacağı bir uygulamaya geçilmesi çok önemlidir. Salgının ve karantina uygulamasının devam edeceği öngörüldüğünde; altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi, eğitimli personel sayısının artırılması, denetim mekanizmalarının oluşturulması ve hatta ev karantinası modeline geçilebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması hem çocuğun yüksek yararı, hem de hasta hakları açısından öncelik taşımaktadır.
Tüm bu gerekçelere dayanarak karantina ortamlarının, çocukların ruh sağlıklarını ve temel haklarını koruyan, hatta geliştiren bir yapıya dönüştürülerek, çocuk sağlığını riske atan tüm koşulların bir an önce iyileştirilmesini talep etmekteyiz.