“Halkın iradesi ile yeni siyaset” anlayışı çerçevesinde yola çıkanların halkın iradesine dayanmadıkları gibi eski siyasetin güncellenmiş bir karikatürü oldukları da kısa zamanda daha geniş kitlelerce anlaşılmaya başlandı.
Evi temizleme, yeni bir siyaset anlayışı yaratma bir yana, aksine daha fazla kirlenme yarattıkları bir vaka! Halkın Partisi ve Sn Özersay’ın iç politikaya dair söylem-pratik tutarsızlıkları başka bir yazının konusu olsun, biz esas olan üzerine yoğunlaşalım.
Sn Özersay’ın, uzun süredir ortaya koyduğu “aktif diplomasi” örnekleri esas olarak müzakere sürecinin yeniden başlamasını engelleme ve Guterres Çerçevesi’nden kurtulma çabasıdır. Aynı zaman da kendisine en önemli rakip olarak gördüğü Sn Akıncı’yı markaja alıp, devre dışı bırakma ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yatırım yapma çabasıdır. Tabi ki “artık federasyonu değil iki ayrı devleti görüşelim” diyen Ankara’nın her türlü desteği ile.
Sn Özersay, bu “aktif diplomasi” çabaları çerçevesinde geçtiğimiz günler de yaptığı bir açıklamada, uzun süredir ağızlarda gevelenen ve açıkça dillendirilmeyen bir gerçeği, aslına yakın ve üstü örtük bir şekilde açıklayıverdi; “Kıbrıs’ta paylaşıma dayalı bir model yavaş yavaş gündemden kalkmaya başlamıştır. İşbirliğine dayalı bir modeli denememiz lazım. Bu konuda Cumhurbaşkanı ile aynı fikirde değiliz. Kendisine saygımız var ama bu konuda aynı düşünmüyoruz”.
Bu nokta da “paylaşmaya dayalı modelden” federal çözümün kastedildiği oldukça açıktır. Yine “işbirliğine dayalı bir modelden” murat edilen ise Denktaş’ın ve çözüm karşıtı statükocu kesimin yıllardan beri savundukları iki ayrı devlete dayalı bölünmüşlüğün tanınmasıdır.
Sn Özersay’ın bu söylediklerinin yanı sıra, Sn Akıncı ile aynı fikirde olmadıklarını söylerken kendi adına mı yoksa hükümet adına mı konuştuğu belli değildir. Ancak üzerinde anlaşılmış federal çözüm zeminini, Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğunun federasyon yanlısı iradesini ve bu yönde Sn Akıncı’ya verdikleri yetkiyi yok sayarak, ayrılıkçı ve statükocu politikaları güncelleme çabası karşısında federal çözümü desteklediğini söyleyenlerin suskunluğu endişe vericidir.
Sn Özersay, çok net bir şekilde sağın ortak adaylığına soyunmuştur. Bunun en kestirme yolunun da seçim öncesi UBP ile koalisyona gitmek olduğu ve bu yönde çalışmaların başladığı da açıktır! Hükümette yer alan federal çözüm yanlılarının, hükümetin bozulmaması uğruna ayrılıkçı politikaların daha fazla zemin kazanmasına göz yummaları büyük bir hata olur.
Diğer yandan şunun altını çizmekte fayda var. “İşbirliğine dayalı bir model” ancak devletlerarasında olur. Kıbrıs ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları ve parametreleri çok nettir. Her türlü ayrılıkçı çaba yasaklanmakta ve tek egemenliği, tek vatandaşlığı, tek uluslararası temsiliyeti olan, siyasi eşitliğe dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli federasyon çözümü hedeflenmektedir.
Bunun yanında BM Genel Sekreteri’nin son Kıbrıs raporu, Guterres Çerçevesi ve Kıbrıslı Türklerin çok büyük bir çoğunluğu da federal çözümü desteklemekte ve öngörmektedir. Dolayısı ile Sn Özersay’ın federal modelin gündemden düştüğü söylemi olsa olsa farazidir.
Kıbrıs ya federal bir ortaklık çatısı altında birleşecek, ya da mevcut statüko ağırlaşarak ve orta vaade de Kıbrıslı Türkleri yok ederek varlığını sürdürecektir. İşbirliği adı altında tanınma rüyası görenler, göz göre göre bir toplumun, kültürün ve kimliğin yok olmasının suç ortağı olacaklardır.
Son olarak, öyle anlaşılıyor ki, toplum nezdinde daha meşru bir zemin kazanmak için eski iki ayrı devlet ve bölünmüşlük siyaseti “İşbirliğine dayalı bir model” gibi söylemler ile güncelleniyor, yeni siyaset diye sunuluyor. Yeni nesil Denktaşvari yöntem ve politikaları kendisine rehber edenler başarılı olur mu? Federal çözüm yanlıları yattıkları kış uykusundan uyanmazlar, rejimin sunduğu geçici nimetleri reddetmezler ve bir araya gelip ortak mücadeleye koyulmazlarsa, elbette başarılı olacaklar!