10 yıla yayılan bir doktora çalışmam oldu. Bu çalışmada Kıbrıs’ta İngiliz Koloni dönemindeki kaderini tayin etme hakkının gelişmini detaylı olarak inceledim. Özellikle EOKA ve TMT üzerine eski arşiv belgeleri de dahil olmak üzere erişebildiğim her şeyi okudum.
Ersin Tatar tarafından yapılan ve EOKA’nın eylemlerine başladığı gün olan 1 Nisan 1955 tarihine dair yayınladığı mesajda ““İlk bildirisinde, hedefini ‘Türk ulusunun bir uzantısı olan Kıbrıs Türklerini adadan atmak ve Enosis’i gerçekleştirmektir’ şeklinde açıklayan EOKA terör örgütü, silahlı eylemlere başlarken Kıbrıs’ı kan gölüne çevirmiş, katliam ve acılarla dolu bir dönemi başlatmıştır” ifadesini kullanmıştır.
Buradaki iddia edilen ifadeler ile kaynak gösterilen referans birbirini tutmamaktadır.
EOKA Kıbrıslı Türk toplumunda yeteri kadar tartışılmamış ve sadece milliyetçi karşıtlık noktasında ele alınmış bir örgüttür. Bu açıdan siyasi görüşü ne olursa olsun genel anlamda Kıbrıslı Türk toplumunun çok büyük bir bölümünün EOKA konusunda cahil olduğunu söylemek mümkündür.
Günün sonunda EOKA, Kıbrıslı Rum milliyetçi aklı ile kutsanmış bir noktaya yerleştirilse de, amacında başarısız olmuş bir örgüttür.
Dönemin antikolonyal hareketlerinden feyz alırken, faşist bir askeri lider tarafından yönetilmesi, Makarios’un mücadelenin başında Yunan milliyetçiliği ile adanın Yunanistan ile birleşmesini kutsayan tavrı bu antikolonyal mücadelenin başarısız olmasındaki en önemli sebeplerden biridir.
Ancak tüm bunlar olurken, Ersin Tatar tarafından EOKA’nın ilk bildirisine ithafen ortaya koyduğu iddia gerçek dışıdır. Ekte orjinalinin bir görseli bulunan ilk bildiride yazılanların Türkçe çevirisi aşağıdaki gibidir:
Tanrı’nın yardımıyla, dürüst mücadelemize olan inançla, tüm Yunan dünyasının desteğiyle ve tüm Kıbrıslıların yardımıyla, kutsal emanette bize atalarımız tarafından bize bırakılan “Kalkanınızı geri getirin veya üzerine geri getirilin” sloganıyla İngiliz boyunduruğunun yıkılması için mücadeleye başlıyoruz.
Yüzyılların derinliklerinden bize bakan Kıbrıslı kardeşler, özgürlüklerini korumak için Yunan Tarihini parlatanların hepsi: Maraton savaşçıları, Salamis savaşçıları, Leonidas’ın Üç Yüz’ü ve Arnavut destanının daha yenileri. 1821’in savaşçıları bize bakıyorlar, bize zalimin boyunduruğundan kurtulmanın ancak kan dökerek elde edilebileceğini öğrettiler. Dünyanın her yerindeki Yunanlıların gözleri bize dikilmiş, bizi acıyla ama aynı zamanda ulusal gururla izliyorlar.
Onlara amellerle cevap verelim, “onlardan çok daha iyi olacağız.
Uluslararası diplomasi adaletsiz ve çoğu zaman korkak olduğunda, Kıbrıs ruhunun cesur olduğunu dünyaya göstermenin zamanı geldi. Eğer zalimlerimiz bize özgürlüğümüzü vermek istemezlerse, onun için kendi ellerimizle ve kanımızla savaşacağız. Bugünün Yunanlısının da ataları gibi yabancı boyunduruğuna tahammül edemediğini dünyaya bir kez daha gösterelim. Mücadele zorlu geçecek.
Zalim, araçlara ve sayısal üstünlüğe sahiptir. Bunun için ruhumuz var, hak ise bizim yanımızda.
Uluslararası diplomatlar, işinize bakın. İnsanları özgürlüklerini elde etmek için kanlarını dökmeye zorlamak yirminci yüzyılın ortalarında bir utançtır. Özgürlük, uğrunda halklarınızla birlikte savaştığımız ve en azından uğrunda Nazizm ve Faşizme karşı savaştığınızı iddia ettiğiniz, tanrı tarafından gönderilen bir armağandır.
Helenler, ne zaman olursa olsun, sesimizi duyun: Kıbrıs’ımızın özgürlüğü için hep birlikte ileriye,
E.O.K.A. Lider Dighenis
Burada sahici bir çarpıtma söz konusudur. Görüldüğü gibi ilk bildiride açık bir biçimde adanın yunanistana birleşmesi dahi doğrudan zikredilmemiş Kıbrıs’ın kolonyalizmden özgürlüğü vurgulanmıştır. İkincisi, Türk ulusunun bir uzantısı olan Kıbrıslı Türkleri adadan atmak ifadesi hiç kullanılmamıştır. Hatta ilerleyen dönemlerde Kıbrıslı Türklerin İngiliz yardımcı polisi olarak EOKA’ya karşı yürüttüğü operasyonlarda Kıbrıslı Türklere ithafen siz bu işe karışmayın bu İngilizlerle bizim aramızdaki bir meseledir şeklinde uyarılar da yapılmış ancak kısa bir süre sonra çatışma antikolonyal bir çatışmanın ötesinde hem solcu ve sağcı Kıbrıslı Rumların arasında bir çatışmaya hem de etnik bir boyuta evrilmiştir.
Bunun etrafında kimlerin ne rol aldığına yönelik kapsamlı olarak yazılmış da bir çok eser mevcuttur. İşin saçma tarafı Kıbrıslı Türk toplumunu temsil ettiğini iddia eden makamdaki bir kişinin hala daha belgelere dayanmayan, tarihsellikten uzak bir biçimde konuya müdahil olması; tarihi çarpıtması ve temsil ettiği makamın ciddiyetinin ve öneminin ötesinde, ucuz bir propaganda ofisi görevine soyunmasıdır.