Pandemi başladığı günden itibaren defalarca ciddi bir ekonomik krize gireceğimizi ve bu krizi kktc’nin kendi öz kaynakları ile atlatabilmesinin mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
Bu krizi aşabilmek için, adanın kuzeyinin kurtuluşu ancak hem hibe hem kredi olanaklarına erişiminin mümkün olması ile gerçekleştirilebilir.
Verili koşullarda, hibe ve kredi olanakları için mümkün olan tek adres Türkiye Cumhuriyeti ile oluşturulmuş ikili ilişkiden sağlanacağına sabitlenmiş bir anlayışa sahibiz. Bu politik anlayışımızdan dolayı, geçen sürede son derece önemli olan “Türkiye ile ilişkiler” konusu da çok kez manipüle edilmiş, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar bu konuyu dile getirerek, seçilecek kişinin “Türkiye ile uyumlu” politikalar gütmesi gerekliliğini tekrarlamıştı.
Günün sonunda, bu söylem başarılı oldu. Görevde, Türkiye ile kuzey Kıbrıs ilişkisini, “Antalya ile farksız” olarak nitelendiren bir Cumhurbaşkanı var. Ancak temelde etnik milliyetçilikten başka hiçbir rasyonel tarafı olmayan bu yaklaşımın somut sonuçlar üretmediği de ortaya çıkmaktadır.
Özellikle, Fuat Oktay ziyareti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ın kuzeyine gerçekleştireceği maddi yardım iddiası dile getirilmiş ancak bugün yapılan Bakanlar Kurulu sonrası yapılan açıklamada yine ekonomik bir çözümün olmadığını kanıtladı.
Daha önce yapılan açıklamalardan, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece önceden belirlenmiş bazı projeleri gerçekleştireceği, cari bütçeye harcanacak miktarın ise borç olacağı anlaşılıyor.
Hem koalisyon hem muhalefete Covid19 ile mücadele ederken aşamalı bir kurtarma paketinin gerekliliğini hatırlatmakta yarar var. Bu aşamalı kurtarma paketinde birinci adım toplum sağlığının korunması, bununla birlikte yoksul ve dar gelirlilere yönelik nakdi destek yer almalıdır. En mağdurların korunmasını sağlarken, ardından da mikro ve küçük işletmelerin hayatta kalmasına yönelik maddi destek mekanizmalarının hızlı bir biçimde hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunlarla birlikte de yapısal reformlar için adımlar atılması gerekiyor.
Basından takip edebildiğim kadarıyla, Fuat Oktay ile Ekonomik Örgütlerin gerçekleştirdiği görüşmede, mikro ve küçük işletmeleri temsil eden Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası davet edilmemiştir. Bu da aslında esasen koalisyonun, ekonomik aktörlerin en önemlisini görmezden geldiğinin en önemli kanıtıdır.
Hal böyle olunca, krizden en çok etkilenenlerin yeterli desteği alacağına dair bir beklentinin oluşması da mümkün değildir.
2020 yılında Gayri Safi Milli Hasılanın %15 civarında küçüleceği, ilerleyen 3-4 yılda 2019 yılı sonuna erişebileceğimiz gerçeği önümüzde durmaktadır.
Bu yüzden 2020-2021 sürecinde yaşanan zorlukların aşılması ve piyasanın kendini düzenlemesi için uzun dönemli ve bütüncül bir yaklaşımla hareket etmek gereklidir.
Bu bütüncül yaklaşımı sadece ezberlenmiş politik çaresizliğimiz sınırında tutmak zorunda da değiliz.
Politik çaresizliğimizi bir kenara bırakıp duvara toslamak yerine, yaşadığımız çaresizliğin Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası toplumun dışında kalmasının bir bedeli olduğunun farkına varmamız da gerekmektedir.
Politik çaresizliğimizi bilinmez maceralarla sömürüp etkisiz kalmak yerine, hem ekonomik hem de politik anlamda somut kazanımlar yaratacak politik süreçlere ihtiyaç vardır. Bu süreçler uluslararası toplumun dilinde ve anladığı parametrelerle gerçekleşir.
Sarayönünde, Sarayönü eşrafının duymayı seveceği düşünceleri tekrarlayarak alınacak tek sonuç yaşadığımız ekonomik krizin daha derin ve daha acı verici olmasından öteye gidemeyecektir..