Biz zam ve enflasyon derdine düşmüş, çözüm önerilerini gündelik çözümlerde arayaduralım, dış politikada önemli gelişmeler oluyor.
Geçtiğimiz gün, ABD Dışişleri Müsteşarı Nuland Ankara’da bir ziyaret gerçekleştirdi. Bugün ise Kıbrıs’a geliyor.
Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz haftalarda İsrail Devlet Başkanı Ankaraya gelmiş, İsrail – Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine yönelik açılımlar yapılmıştı.
Ukrayna Savaşı jeopolitik haritayı yeniden şekillendiriyor. Nuland ziyareti de bu anlamda önemli. Biden seeçildikten sonra Türkiye ilişkilerinde isteksiz davranıyordu. Ancak, şimdi her iki tarafın da çıkarı uyumlaşmış görülüyor. Üst düzey yetkili Nuland’ın ziyaretindne sonra ortak bir deklerasyon hazırlandı. Bildiride Türkiye ile ABD arasında ortak bir Stratejik Mekanizma oluşturulacağı ifade ediliyor.
Açıklamada, iki mevkidaş Victoria Nuland ve Sedat Önal’ın, ekonomik vee savunma işbirliği, terör ve ortak bölgesel ve küresel çıkarlarla ilgili konularla ilgili başlıklara yeniden göz atacaklarını ifade edereken, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusunda ortak pozisyonları yenilendi. Önümüzdeki günlerde de Strateejik Mekanizma ile ilgili çalışmalar yapılacak.
Ukrayna savaşından önce, ekonomik işbirliği, terörle mücadele, savunma işbirliği ve ortak bölgesel ve küresel çıkarları koruma olarak atıf yapılan konuların içinde kuşkusuz ki Kıbrıs sorunu da var.
AB’nin 2030 yılına kadar Rusya gazına olan bağımlılığı ortadan kaldırma fikri, doğal olarak Kıbrıs – İsrail gazının yeniden gündeme geleceğini gösteriyordu. Zaten, dün Kıbrıs – İsrail – Yunanistan Dışişleri bakanları bir araya gelerek, üçü arasındaki işbirliğinin her zamankinden kuvvetli olduğu mesajı verildi. Aynı zamanda, İsrail Dışişleri, Türkiye ile ilişkilerin iyileşme durumunun faydalı olduğunu ancak bu ilişki gelişirken “Kıbrıs ve Yunanistan ile tam bir koordinasyon içinde sürdürüleceğini” beyan etti. Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kasoulides ise gelişen işbirliğine yaptığı vurguda, “Ukrayna savaşı ile birlikte enerji işbirliğinde yeni bir ışık belirdiğini ve bu 3 ülkenin Avrupa’nın çeşitlendirilmiş, güvnilir ve teemiz enerji tedariğini yapabileceğini ve yapması gerektiğini” vurgularken, bölgedeki “tüm devltelerle” iyi komşuluk ilişkileri kurulması gerektiğine yönelik bir mesaj verildi.
Tüm bunlar olurken, Başkan Anastasiadis’in ise Karadağ’ı ziyaret ettiğini hatırlatmakta yarar var. Karadağ’ın kısa bir süre önce NATO’ya katıldığını ve Balkanlardaki güçlü bir Batı destekçisi hükümete sahip olduğunu hatırlatmakta yarar var. İkili ilişkilerin başlamasının yıl dönümü gibi sembolik bir nedenle yapılan yurt dışı ziyaretinin, Kıbrıs’ın geleneksel Ortodoks – Doğu işbirliği dahilinde Sırbistan yerine, Ortodoks Batı işbirliği üzerinden Karadağ’a ziyaret gerçekleştirmesi manidar, dahası Anastasiadis adaya döndükten hemen sonra akşam yemeğinde Nuland’ı ağırlayacak; Nuland ise Kasoulidis ile gündüz temaslarda bulunacak.
Nuland ziyareti bu bağlamda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Batı ile Doğu arasında tarafını belli etmesi ve bu çerçevede yeni politik gelişmeler ışığında bölgesel güvenlik ve işbirliği ile korunan ve eş zamanlı olarak doğal gaz konusunda sadece kendi çıkarı değil, bölgesel ve küresel dengelerde de rol oynayacak bir dönüm noktasına gidiyor.
Reel politik Kıbrıs’ta her zamankinden fazla çözümü dayatıyorken, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan ekonomik kriz doğal olarak Tatar ve şurekasının öne sürdüğü “egemen eşitlik” tezinin de ekonomik krize çare olamayacağını görüyor. Bu anlamda, muhalefete gün doğarken; Erdoğan yaklaşan genel seçimlerde Kıbrıs konusunda ray değiştirerek, ekonomik krizin maliyetini azaltmanın e popüleritesini arttırmanın peşinde olacağını tahmin etmek zor değil.
Tüm olguları alt alta toplayınca, yakın zamanda Ersin Tatar’ın ABD – Türkiye Stratejik Mekanizması kapsamında, nasıl uyumlaşacağı dikkat çekici bir mesele olacak. Bununla beraber, özellikle ana muhalefet partisi CTP’nin bu noktada krize dair yerel çözümler aramak yerine, ekonomik kriz ile Kıbrıs sorununu harmanlayacak bir çerçeve geliştirerek, meclis dışında kalan sol parti ve örgütlerle geniş bir koalisyonu kurması gerçekçi olacak. 2001 krizi ile 2004 Annan Planı döneminde yaşadığımız olgulara dair gelişmeler, 2022 yılında yeniden ortaya çıkıyor. Daha önce de paylaştığım Marc Twain aforizmasıyla meseleye yaklaşacaksak, belki tarih tekerrür etmez ama zaman zaman kafiye yapar… Şimdi, dış dinamikler bizi böylesi bir sürece yönlendiriyor; bu sefer tarafların eş zamanlı kabul edebileceği bir formül ile Kıbrıs’ın geleceğini belirleme fırsatı var. Bu fırsatı geçmişteki başarısızlıkların sebeplerini iyice anlayarak, yeni ve yaratıcı çözümlerle gerçeğe dönüştürmek ise bizim elimizde…