Dört yıl önce bugün siyasette büyük bir kopuş yaşandı. Bir önceki seçimle belirlenen meclisin yemin töreninin olduğu gün, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir işareti ile başlayan provokatif eylemler, Kıbrıs’ı kendine yurt belleyenler ile Kıbrıs’ı kontrol etmek için her türlü eylemi gerçekleştirenler arasında yaşanan en derin yarıklardan biri oluştu.
Muhtemelen bugün boykot tavrında olmamın en büyük sebeplerinden biri dört yıl önce yaşananlar sonrası takınıla(maya)n tavır ve sessizlik ile doğrudan ilişkilidir.
O gün yaşananlar sadece iki grup arasındaki en kötü günlerden biri değildi. O gün yaşanılanlar aslında bundan sonra yaşanacakların da habercisiydi.
Dörtlü koalisyon ile yaşanılan olayların kolektif hafızanın dışına atma çabası ile organize ettiği “makul” eylem, saldırganların şartlı tahliye ile vaktinden erken serbest bırakılması, dörtlü koalisyonun yerine üçlü koalisyonun kurulması, cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki şaibelerle TC’nin desteklediği adayın seçtirilmesi, UBP’de başkanlık seçiminin tekrarlanması, Ersan Saner’in kayyum olarak ikili azınlık hükümetine atanması gibi onlarca olayların ardından hiçbir şey olmamış gibi…
Adeta, 4 yıl önce gerçekleştirilen saldırının yıldönümü kutlaması gibi yarın bir “demokrasi şöleni” düzenleniyor. Hafızamızla hiç bu kadar açık dalga geçilmemiştir.
Bugün sol adına 4 partinin yarıştığı seçimde hiçbirini alternatif olarak görülmüyor olmasına rağmen, ısrarla alternatif olarak sunma çabaları sola dair etraflı bir yüzleşmeyi gerekli kılıyor.
Ancak yüzleşmek yerine %25 üzerinde oy alan siyasi partilerin “mağlup”, %5’in altında oy alan siyasi partilerin “galip” olduğu duyurulacak.
Seçime katılan sol partilerin dördünü de toplasan %50’ye ulaşamamış olmasını mağlubiyet olarak görmeyeceğiz, sol partilerin oluşan yeni koşullardan bugüne kadar zayıflamasını, gerilemesini konuşmayacağız.
Hatta, kesenler ile kesilenler arasındaki kan davası, solun geleceğine dair tartışmalardan daha ilgi çekici olacak.
Dört yıl önce bildiğimiz anlamda bize ait olan yurdumuzu kaybettiğimizi fark edememiş olan siyasi seçkinlerin bunca zaman süren sessizliği; şimdi seçim kaybetme korkusunu gündemine alıyor. Dört yıl önce yaşananlarda ağzını açmayanlar, şimdi vilayetleşme korkusunu vererek mücadele verme ihtimalinin sözünü veriyorlar.
Haysiyet arayışını idealizm olarak görüyorlar.
Farklı irade beyanını radikalizm olarak anlıyorlar…
Ve bütün bunlar defalarca yarı yolda kaldığı partiye sorgusuz sualsiz mühür vuran ve karma listesiyle devrim yapanların yaşadığı olmayan devlette oluyor…