Ölüyoruz bitiyoruz çalışmak için.
Yıllarca okul sıralarında bu sebeple dirsek çürüttük…
İlimle temasımız bile bu yüzden…
‘Bilim yuvaları’ndaki iştigalimiz afilli bir iş bulmanın, kurmanın yahut devlete kapağı atmanın öncülü niteliğinde…
Genelin temayülü bedeni çok hırpalamayan masa başı işler…
Telefon görüşmeleri, toplantılar, üzeri raptiyeli mantar panolar…
Kaktüslerle, abidik gubidik biblolarla, üstünde çerçevelere sıkıştırdığımız sevdiklerimiz, bağ kurmaya çabaladığımız masalar…
Sendrom yaşadığımız Pazartesi’ler, telaşlı bir huzur hissettiğimiz Cuma’lar…
O masalarda oturmamız ve kapıda çokça talip beklerken bir işe sahip olmamız, içinde yaşadığımız toplum tarafından öyle olumlanıyor ki…
Koşulların sorgulanmadığı, bireyin varlığını değersizleştiren, başkasının tasarısı bu ‘iş’lerle, bu ‘masa’larla içinde yaşadığımız toplum, bize bir statü de bahşediyor.
Hatta bu statüyle varlığımızın onaylandığını hissediyoruz, toplumsal kabul gördüğümüzü düşünüyoruz.
İşsiz yığınlar varken iş hayatına bir yerinden eklemlenmiş olmayı prestijli bile değerlendirebiliyoruz.
Oysa tasarımı tamamen kendimize ait hafta sonlarında daha mutluyuz. Yıl sonu tatillerini iple çekiyoruz.
Tıpkı keçiboynuzu yemek gibi…
Bir gram bal için birsürü odun kemiyoruz…
Yazık ki; insan hayatının büyük bir bölümünü çalışmaya feda etmeye kutsayan ve bu sarmalın dışında konumlanmayı tercih edenleri marjinalleştiren bir sistemin içine doğmuşuz.
Ne erişilen üretkenlik düzeyi, ne bilimde, ne de teknolojide yaşanan yığınla gelişme insanlığın zorunlu emeğe mahkum edilişine merhem olamıyor. Aksine tüm bu gelişmeler insanı çalışmaktan kurtaramadığı gibi daha çok denetlenmesine ‘yarıyor’.
Kafka’nın Dönüşüm’ünde erken kalkmak ve işe gitmekle ilgili derin çelişkiler yaşayan Grefor Samsa, annesi ve babası sebebiyle kendini tutar, içinden geçenleri patronuna söyleyemez, işten ayrılmayı aklından bile geçiremez ve bu rutin Gregor’u kendisine öyle yabancılaştırır ki, sonunda bir böceğe dönüşür.
Maalesef bu sistem dahilinde, kendi tasarımıyla ve yetenekleriyle hayatını sürdürmeyi istemek, kendini gerçekleştirmeye çalışmak, ütopik bir anlam arayışı sadece…
Gregor Samsa’yı böceğe dönüştüren ‘iş’lerin, bizleri neye dönüştürüyor olabileceği üzerine düşünmek ilginç bir karantina günleri aktivitesi olabilir…