Uzun yıllardır ülkemizde…
Vicdani ret için önemli bir mücadele veriliyor…
Gelinen son aşamada, memleketin her yerinde…
Bu konu tartışılır duruma gelmiştir…
Bazı kesimler, küçümseyerek vicdani rettin bir hak olduğunu görmezden geliyor…
Bazı kesimler ise faşist bir tavırla, bu hakkı yok sayıyor…
Büyük bir kesim ise direnişçilerle dayanışma içerisindedir…
Bizler için en önemli noktalardan biri…
Toplumun farklı kesimlerinin, belki de hiçbir zaman bir araya gelemeyecek bileşenlerin…
Vicdani ret konusunda ortaya koydukları tavrın net olmasıdır…
Vicdani retçilerin toplum tarafından benimsenmesi…
Bu konunun evde, sokakta, iş yerlerinde gerektiği zaman…
Tartışılıyor olması önemli bir kazanımdır…
* * *
Kuzey Kıbrıs’taki ilk vicdani retçi Salih Askeroğlu’ndan bu yana…
Çok şey değişti…
90’lı yıllarda bir avuç insan, bu konuda örgütlenmeye ve direnmeye çalışırken…
Şu an bu tartışma liselilerden emeklilere kadar geniş bir zemine yayılmıştır…
Özellikle solun gerilediği…
Emek hareketlerinin güçsüzleştiği…
İşçi sınıfının kazanımları yitirdiği, neo-liberal bir dönemde…
Ülkemizin koşullarını iyi bilmek lazım…
Koşulların yıpratıcı ve yıkıcı olduğu bir dönemde, kazanımlarımızı görmezden gelmekle…
Kendimize en büyük haksızlığı yapmış oluruz…
Gerek vicdani retçiler…
Gerek vicdani ret hareketiyle dayanışma içine giren kesimlerle birlikte oluşan bu mücadele önemli bir noktaya gelmiştir…
Hem de bu ülkede…
* * *
Vicdani retçiler yasal anlamda…
Daha önce hiç olmadığı kadar, yasanın yasallaşmasına yakınlaşmıştırlar…
Meclisin hukuk komitesinde yasa haftalarca tartışılmış…
Ordunun bileşenleri bile toplumun hassasiyetinden dolayı bu tartışmaların içine girmek zorunda kalmıştır…
Oysa biliyoruz ki 90’lı yıllarda böyle bir tartışmanın muhataplarından biri olan orduyu böyle bir tartışmanın içine sokmak mümkün değildi…
Yaklaşık bir ay boyunca, yasa önerisini yapan Kudret Hoca’nın konuyla ilgili görüş vermesini bekledik…
Görüş belirtmedi…
Hükümet çöktü…
Yasa da memleketteki diğer işler gibi askıda kaldı…
Hükümet iktidara geldiği günden bugüne vicdani reddin yasallaşması gerektiğine dair bir söz vermişti…
Bu sözü topluma verdi…
DP, CTP, HP ve TDP hem seçim çalışmalarında hem de hükümette bir söz verdi…
Hükümetin çökmesi demek bu sürecinde çöktüğü anlamına gelmez…
Çünkü biz direniyoruz…
Çünkü yeni vicdani retçiler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor…
Sevgili Haluk’a ve bana yeni davalar okunmaya devam ediyor…
Sevgili Erman dava tarihi bekliyor…
Sevgili Murat’ın ve Haluk’un AHİM’deki davalarının sonuçlanmasına çok az kaldı…
AHİM’de lehimize çıkacak bir kararda yargı nasıl bir yöntem izleyecek çok merak ediyorum açıkçası…
Salih Askeroğlu’ndan sonra ilk kez yeni bir arkadaşımız, bizlerden farklı olarak, hiç askere gitmeden vicdani reddini açıklamaya hazırlanıyor…
Burada kalarak, ne kadar hapis yatacağını bilmeyerek…
Sevgili Nuri ülkesinin kuzeyine geçemiyor…
Gittiğimiz her yerde, insanlar bizlere bu meseleyle ilgili sorular soruyor, destek mesajları veriyor…
Dörtlü koalisyonun çökmesi tabii ki bu sureci sarsmış olabilir…
Ancak bu süreç ne dörtlü koalisyonla başladı ne de onunla bitecek…
Direnişçiler olduğu sürece…
Bu ülkenin insanları bu hakkı talep ettiği sürece…
Bu hak alınıncaya dek, mücadelemize devam edeceğiz…
İster UBP gelsin iktidara, ister YDP gelsin…
Gün gelecek hepimizin davaları kesişecek…
Hepimizi bir arada cezaevine mi atacaklar?
Bu toplumun, insan hak ve özgürlükleri noktasında aşağılanmaya, hor görülmeye tahammülü kalmamıştır…
Ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda, çürümenin yaşandığı ülkede…
Düşünen, sorgulayan, okuyan genç kesimlerin ceza evine atılmasına, bu ülkenin insanın yüreği dayanmaz…
Ben cezaevine girdikten sonra üst mahkemenin hapislik cezasını 20 günden 3 günü düşürmesi tarihi bir karardır…
Bu karar ülkenin hassasiyetlerinin değiştiğinin bir göstergesi…
Ve artık toplumun hiçbir kesiminin rejime tahammül edemediğinin bir sonucudur…
Şimdi bir kez daha…
Yurt Ödevimiz Barış!
Vicdani Ret Hakkımız!