Spreakers:
https://www.spreaker.com/show/3303594
Spotify
https://open.spotify.com/show/4eclMdKpq3SCheuBh7zVSJ?si=_O3txSveTkqBopI-p_bhfw
Ka-ka-te-ce-ci-lik; R.R. Denktaş’ın merkezde olduğu bir siyasi anlayıştır. Kapalılığı, kendine yetememe hissini ve korkuyu merkeze alır.
Kapalılığı “enklavı daimi hale getirerek”, kendine yetememeyi; “yavru olmaktan vazgeçmeyerek” ve “korkuyu” da ırkçı bir anlayışla Kıbrıslı Rumları tek bir biçimde tanımlayıp, onları ortaklık dahi kurulamayacak kadar tehlikeli bir öteki haline getirir. İşte bu olgular Ka-ka-te-ce-ci olmanın akla gelen ilk unsurlarıdır.
Bu anlayışın modası geçmiştir. Kendine dürüst olan, dünyayı anlayan herkes bunu bilir. Ancak, yeni bir siyasi anlayışı icat edecek olanların da, adalı gevşekliği ile içselleştirilmiş kaderciliği birleşmiştir. Bu yüzden yeni bir anlayış yaratmakta zorluklar yaşanır. Yeni icat etmek yerine, Türkiye coğrafyasından, Kürt coğrafyasından, Avrupadan, Uzak Asya’dan ya da Latin Amerikadan deneyimler ithal edilmeye çalışılır. Oysa ki, Amerikanın Irak’a demokrasi ve özgürlük ithal etmesi ile Kıbrıs’a soldan yada sağdan yeni bir izm ithal etmek birbirinin aynıdır. Oksimorondur.
2020 seçimlerinde yerel ancak yeni bir anlayışı ortaya koyacak irade ve siyasi kaygı ortaya çıkar mı?
Doğrusu emin değilim.
En azından seçkinler seviyesinde, ana akım karşı-denktaş anlayışı denktaşsız olunca rotasını şaşırmıştır. Ka-ka-te-ce-ci duruşun denktaşsız kurulabileceğine inanılmıştır. Akılsız bir uzlaşı ilişkisi içindedirler. Kanıksadıkları alternatif ka-ka-te-ce-ci-lik halinden uyanmak acı vereceğinden, uyuşukluk içindedirler.
Alternatif yaratma iddiası ile 2015 seçimlerini kazanan Mustafa Akıncı’nın eski ile yeniyi harmanlanmış duruşunun süreklilik gösterememiş olması da bu konudaki zafiyetlerin önemli örneğidir.
Akıncı’nın 4 yıl süren başkanlığında, maalesef yeni bir dil, yeni bir anlayış üretilememiştir.
Gündelik rutin işler ve öncelik sırasındaki gereklilikler dolayısıyla, “enklavda güvende olan yavru” imajı korunmuştur.
Kıbrıslı Türk toplumunun denktaşist tanımının dışına çıkılamamıştır.
2020 yarışında eski ve yeni harmanlanacak.
Ancak, eskiyi, yeni diyerek tekrarladığımızda yeni bir anlam taşımayacak.
Bununla ilgili olaraki somut bir örnek verelim.
Bugün, Kudret Özersay’ın seçimlere hazırlık demeci karşıma çıktı.
Yaptığı konuşmada: “ABD’ye KKTC pasaportuyla gittim, diğer taraftan doğum belgem bile yok” dedi.
“Doğum belgem bile yok” demecini düşündüğümüzde karşımıza ne çıkıyor?
İlkeli bir duruş mu yoksa makul enklav insanı mı…
Yenilikçi bir reformist mi yoksa ölümünden sonra Denktaş’ın sözünden çıkmayan tutkulu taraftar mı…
Bu sözlerle Özersay, enklavı derinleştiriyor. “Korkunun devamlılığınu sağlıyor” ve “yavru olma halini” üretiyor.
Yeniden, yeniden ve yeniden…
Aslında Ka-Ka-Te-Ce-ci-lik eskinin yeni yüzü falan değil.
Çünkü yeni eskiye karşı çıkıp, reform önermiyor.
Öneremiyor.
Sadece eskinin itaatkar bir takipçisi olduğunu gösteriyor.
Modası geçmiş, insanları tüketmiş, hepimize kaybettirmiş eskinin, sıradan ama tutkulu bir takipçisi…
Neonaziler gibi, Stalinistler gibi, Beyaz erkeğin üstünlüğüne tapınan Trumpcılar gibi…
Gündemdeki gelişmelere bazen şaşırıyoruz.
Ancak, iyi bildiğimiz, tanıdığımız eskinin itaatkar takipçisi, siyasetin merkezindeyse neden şaşırıyoruz?
Hafızamızı mı kaybettik?…
Yoksa çaresizlikte kaybolduk da farkında mı değiliz?
Militarist yöntemlerle var oluşu, “kurtuluş” olarak gören anlayışın vicdani ret hakkını önemsemesini ne diye bekliyoruz?
Siz kan ile var olacağını düşünenlerin uzlaşı, demokrasi ve insan hakları ile barış dolu bir dünya hayaline sahip olmasını bekler misiniz?
Rauf Raif Denktaş toplumda karşılık bulan yeteneklere sahip bir insandı. Muhtemelen, oturup sohbet edecek bir ilişkimiz olsaydı tüm karşıtlıklarımıza rağmen ilginç anektodlarımız bile olurdu.
Ancak Rauf Raif Denktaş yaşadığı dönemin travmaları aşamamış biriydi.
Kuvvetle muhtemel, oluşturduğu siyasi anlayış da o zaman birçoğu tarafından karşılık da bulmaktaydı.
Ancak, bunlar sorunlu dönemdeki “hasta” bir insanın ve onların çevrelerindekilerin görüşleriydi.
Üstünden onlarca yıl geçtikten sonra bugün, bu hasta anlayışın devamlılığını, adada gelecek kurmak isteyen insanlara çare olarak göstermek, geleceğe değil geçmişte hapsolmak demektir.
Bu hasta anlayış ile yüzleşmeliyiz. Karşı çıkmalı, direnmeliyiz.
Aksi halde aynı anlayışı çoğaltacağız.
Muhtemelen sırf bu yüzden de önce biz yok olacağız.