Bu makale ilk kez 25 Nisan tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Oyuncak araba motorlarının çocuklar olduğu, kuru, çınlamalı ve yankılı yaşanan, cılız, tepkiden yaratılan tartışmaların yapıldığı bir ülkede mutsuzluk yüz yıldır iyi para kazandırmaya başlamıştı. Sohbet mahkemeleri kuruluyor, bir haklı bir haksız seçiliyor, halk meseleyi beraberce çözmekten, o gayretten, olabildiğince uzaktı. Az sayıda hayatla meşgul olan vatandaşların dışında keyifsiz ve mutsuzdan kaçan, mutsuz ama keyfi yerinde insanların ülkesinde devlet çok kötü bir ilaç gibiydi.
*
O ülkede devlet bir arzu nesnesiydi. Halk, en güzel devletin kendilerine layık olduğunu düşünüyor, layık olmasını istiyor, en güzel insanın da kendisi olduğunu varsayıyorlardı.
*
Fakat halkın devlete ulaşması için, onu hak etmesi için birilerini seçerek devleti yönetmeye göndermesi gerekiyordu. Seçilenlerin de seçenlere verecekleri, vaat ettikleri şeyin mutlaka en ayartıcı şey olması gerekiyordu. Ve en büyük üç vaat ise iktidar, savaşlardan muzaffer çıkma, devlete duyulan şehvetti.
*
Sonunda halk, bu üç vaatten birini seçmiş, bir arzu nesnesi olarak devletin yarattığı kaos, savaşın yarattığı kaos, son olarak da felaket kaosu yaşanmıştı.
Anlaşmazlık, savaş, katliam.
*
O günün sonunda halk bütün bu seçimlerin sonucundan aldığı yarayla daha dengeli bir hayata doğru geri yolculuğa çıkmış, yolculuğun uzun süreceği her halinden belli, bir hayli vakit kaybedeceklerdi. Çünkü artık geri dönüş yolunda kaos ortamının yarattığı öç alma süreçleri işlemeye başlamış, halk yolculuğunu tamamlayamasın diye öç almak isteyenler ellerinden geleni yapmaya başlamışlardı.
*
Dengeli bir hayata geri dönüş yolunda halkın önüne çıkan engeller aslında unutmayla alâkalıydı. Öç almak isteyen insanlar, dengeli hayata geri dönme niyetinde olan halka hayatın anlamını unutturmaya çalışıyordu. Yolculuğun anlamını, iyi hayatı geri kazanmaya doğru giden önceden belirlenmiş yolun anlamını unutturmaya çalışıyorlardı.
*
En iyi engellerden biriyse halk tam umudu gördüğü an halkı uyutmaya çalışmaları, diğeriyse devletin halkı çok sevdiğini söyleyerek dış dünyadan olabildiğince halkı saklama girişimiydi. Kaosu yaratan da devleti yöneten de aynı kişilerdi. Öldüren de onlardı öç alanda.
*
Halkı dış dünyadan saklayarak sevdiğini söyleyen işte o devlet de, yöneticileri de, kendilerinden üstün gördüğü devletler ve diğer yöneticilere karşı kesinlikle büyük öfkeler besliyordu. İşte o öfkeden kaynaklı, halka şimdiye kadar görmediği, duymadığı, halkın sürekli ulaşmak isteyeceği, en yüksek arzu nesnesi vaat edilmiş, sonsuza dek payidar sonsuza kadar genç kalacak bir devletleri olacağını söylemişlerdi.
*
Dünyadan izole olsa dahi cennet gibi bir yerde, ölümsüz ve genç olarak yaşayacak ölümlüler, bu teklifi şüphesiz kabul etmişti.
*
Aralarından sadece bir vatandaş hayır demiş, o gün halka dönüp, ‘devleti öldüren başarılı bir hayat, başarısız, ölümsüz, sürekli genç kalan bir devletten iyidir’, demişti.