Tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy’un farklı metinleri kullanarak oluşturduğu “Yangın Yerinde Kabare” oyunu, hükümetin değişmesiyle birlikte yeni atanan Devlet Tiyatroları müdürü tarafından kabul edilmedi…
Metnin içindeki eleştiriler, müdür tarafından onaylanmadı. Hükümetin ortağı UBP tarafından sansürlendi. UBP kurmaylarının hepsi bu sansürü onayladı; müdüründen bakanlarına…
Hükümetin başında bulunan Başbakan Ersin Tatar “patron devlet ise devlet buna bakar” ifadesini kullandı. Diğer taraftan hükümetin diğer ortağı Halkın Partisi Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay muhalefetteymiş gibi bu durumu eleştirdi…
* * *
Bu konunun dört farklı boyutu vardır…
Hükümetin ve hükümeti oluşturan bileşenler…
Devlet Tiyatrosundaki emekçiler…
Tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy…
Ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğünün durumu…
* * *
Düşünce ve ifade özgürlüğü bir toplumun en önemli mevzularından biridir…
Bir ülkenin yaşanılacak bir hale gelmesini sağlayan ana etmen o ülkedeki düşünce ve ifade özgürlüğüdür…
Ekolojinin talan edilmesi, kadın hakları, queer hakları, emekçilerin hakları, hayvan, sağlık, eğitim, ulaşım, barınma gibi hakların ortadan kalkması ya da bu hakların, devlet nezdinde yok sayılması o ülkedeki düşünce ve ifade özgürlüğünün durumunu özetler…
Yeryüzünün lanetlileri olan ezilenlerin sömürülmeden, ötekileştirilmeden yaşamasını sağlayacak tek nokta haklardır…
Bizlerin, bu haklar olmadığı zaman yaşayacağımız hayatın tekabül edeceği gerçek, ölümdür… Kazandığımız haklar bizim yaşama hakkımızla doğrudan bağlantılıdır…
Özel sektörde bir işçinin sendikalaşma hakkının olmaması, bir kadının evde şiddet görmesinin meşrulaştırılması veya bir insanın hastanede alması gereken ücretsiz sağlık hizmetini alamaması, insan haklarıyla doğrudan bağlantılıdır…
Bütün bu hakların elde edilebilmesi içinse düşünce ve ifade özgürlüğü gereklidir…
Yaşadığımız ülkede tarihin hiçbir döneminde düşünce ve ifade özgürlüğü istenen düzeyde olmamıştır…
Biz, hiçbir zaman özgür olmadık…
Geçmişte askerlerin gölgesinde yaşıyorken, şimdi de dincilerin gölgesinde, işgal edilmiş topraklarda yaşıyoruz…
Bu ülkede şairler, gazeteciler, tiyatrocular, sendikacılar, müzisyenler bu ülkenin mahkemelerinde yargılanmış, öldürülmüş, ülkeden göçe zorlanmıştır. Ülkede kalanlar ise ekmeğiyle, ailesiyle tehdit edilip, baskıyla susturulmuştur…
Özellikle Cumhurbaşkanı Denktaş, KKTC’nin ilanından önce veya sonra düşünce ve ifade özgürlüğü alanında birçok aydının hayatını mahvetmiştir…
O yüzden kimse bizim önümüze Denktaş’ı başka bir şekilde sunmaya çalışmasın…
Bu ülkede aydınlar öldürülüyor, kurşunlanıyor, mahkemelerde yargılanıyorsa, bunun tek sorumlusu o ülkeyi yönetenlerdir…
* * *
Kitap bulundurmak, Kürtçe müzik dinlemek, gazetede yazı yazmak, gazeteci olmak, vicdani retçi olmanın da suç teşkil ettiğini geçtiğimiz dönemlerde bol bol gördük…
Bunların hepsini dörtlü hükümet döneminde, Tufan Erhürman’ın başbakan olduğu, Kudret Özersay’ın, Serdar Denktaş’ın ve Cemal Özyiğit’in bakan olduğu dönemlerde gördük ve birebir yaşadık…
Serdar Denktaş, 2014 yılında Devlet Tiyatrolarının başına müdür olarak atadığı kişinin mazbatadan dolayı cezaevinde olduğunu bilmiyordu bile…
O yüzden kimse bize martaval okumasın. Kudret Özersay çıkıp muhalefet lideri gibi konuşmasın… Alınan bu karardan başta kendisi ve Halkın Partisi de sorumludur…
Kudret Hoca eşi Aliye Ummanel’den dolayı tiyatrocuların sorunlarından yıllardır haberdardır ve dolayısıyla tiyatrocuların sorunlarını birebir bilmektedir…
Kendisi de iki dönemdir hükümettedir. Bu hiçbir koşulda kabul edilemez bir durumdur. Bu işin mazereti de yoktur…
* * *
Devlet tiyatrosundaki bazı arkadaşlarımızın yaptığı açıklamalar ülkedeki sanatın içinde bulunduğu vahim durumu ortaya çıkarmıştır…
Oyunculardan biri, “bizler neler oynamak durumunda kaldık siz biliyor musunuz?” diye sitem etmekte, daha sonra sözleşmeleriyle tehdit edildiklerini dillendirmektedir…
Öte yandan 20 yıldır yanmış olan tiyatro binasıyla ilgili şikâyet etmektedir…
“Hepiniz bencilsiniz” diyerek ülkedeki yurtseverleri ve bu olaya tepki koyan sanatçıları suçlamaktadır. Devlet tiyatrosunu oluşturan bütün bileşenler kendilerine yapılan baskıdan, tehditten, yanık tiyatro binalarına kadar grev, boykot, sivil itaatsizlik gibi hangi eylem biçimlerine başvurmuşlardır?
Devlet tiyatrosundaki bileşenler geçtiğimiz yıl kurulan “Tiyatro Emekçileri Kolektifi”ne ne kadar sahip çıkmış, bu kolektifin yaşaması için neler yapmıştır?
Ülkedeki sanat emekçilerinin anlamadığı bir nokta vardır…
O ülke, Yaşar Hoca’nın dediği gibi yangın yeriyse, insan haklarına dair tek bir mesele bile o ülkede çözülmemişse, siz sadece şiir, roman yazamazsınız. Resim çizemezsiniz ya da sahneye çıkıp oyun oynayamazsınız…
Acı bir gerçek vardır…
Tiyatro oyunlarındaki protokole kimler oturmaktadır…
Sergilerin açılışını kimler yapmaktadır…
Yazdığınız kitapları siz kimlere takdim ediyorsunuz…
İşte tam orada duracaksınız…
Sizin hükümet yetkilileriyle ilişkileriniz varsa, hükümet yetkililerine karşı hakkınız olanı talep etmiyor ve onların sizin üretim alanınıza girmesinden rahatsız olmuyorsanız, kimsenin kimseyi bencillikle suçlamaya hakkı yoktur…
Bu ülkedeki rejimden dolayı mağdur olmayan var mı?
Ülkenin her yeri yangın yeri…
Sanatla uğraştığını iddia eden her kimse rejimle hesaplaşmalı, onun bize dayattıklarını kabul etmemeli…
Gece şiirini yazarken, kitabını okurken gündüz barikatta polise karşı direnebilmeli…
Siyasilere, hükümet edenlere yalakalık etmemeli…
İnsan hak ve özgürlükleri yaşadığınız ülkede yerle bir edilmişse, bu kör, bu sağır olma durumu nedir?
İşte tam orada duracaksınız ve varlık nedeninizi sorgulayacaksınız…
Bu işler bu kadar ucuz olmamalı…
* * *
Yaşar Ersoy bu ülkenin en önemli tiyatro sanatçılarından biridir. Tiyatro sanatı için oyunlar oynamış, oyunlar yönetmiş, kitaplar yazmıştır. 50 yıldır vardır…
Ne yazık ki bu ülkedeki tiyatrocular, Yaşar Hoca’ya sahip çıkamamıştır…
Ne belediye tiyatrosu, ne de devlet tiyatrosu ne de diğer tiyatrolardaki arkadaşlarımız hocanın yanında olmuştur…
Belediye Tiyatrosu korkunç bir sessizliğe bürünmüştür…
Hayatını belediye tiyatrosuna adamış Yaşar Ersoy’a belediye tiyatrosundaki oyuncular nasıl olur da sahip çıkmazlar?
Bırakın sokağa inip Yaşar Hoca ile dayanışmayı bir basın açıklaması bile yapamamışlardır…
Belediye tiyatrosunun düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında umursamaz oluşu, sanatla iktidara karşı kurdukları ilişki içler acısı bir durumdadır…
Bu durum gösteriyor ki, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu iktidarla ilişki içinde olup, insan hak ve özgürlükleri tarafında değil, iktidarın yanındadır…
Yılların tiyatro oyuncusu Osman Alkaş nerededir?
Bu konuyla ilgili tek bir lafı yok mudur?
Bu sansürle birlikte devlet tiyatrosundaki bütün problemler birleştirilerek eylemler sürecine girilmeliydi…
Ersin Tatar, Kudret Özersay utançlarından sokağa çıkamamalıydı…
Devlet tiyatrosundaki arkadaşlar, siz direnişe bir başlayın, direndiğinizi bir gösterin, bu ülkenin yurtseverleri sizin yanınızda olmaz ise o zaman onları bencillikle suçlayın…
Yaşar Hoca bu sürecin bir simgesi haline dönüştü…
Yaşar Hoca devlet tiyatrolarının özgürleşmesi için bu oyunun orada oynanması için kavgayı bırakmamalı…
İnat etmeli…
Devlet tiyatrolarının ve bu ülkedeki rejimin ne olduğunu çok iyi bilen biri olarak, bu hükümeti sonuna kadar zorlamalı…
Kamusal alanların hepsi bizimdir…
Ezilenlerindir…
Kamusal alanların hepsini de o alanı üretenler yönetmeli, o alanla ilgili karar vermelidir…
Yaşar Hoca ve diğer oyuncu dostlarımız devlet tiyatrolarının özgürleşme sürecini başlatabilir…
Ya da bu konuyu unutturup, hükümet edenlerin hiç utanmadan tiyatro festivaline gelmesine, oyunları en önde izlemesine hâlâ olanak tanıyabilir…
İnce bir yolda gidiyoruz. Yol, o yolu yürüyenlerindir…
Bu yazı ilk olarak 22 Ağustos tarihli Afrika gazetesinde yayınlandı