Edebiyat profesörü Nevzat Kaya ve Yönetmen İlker Canikligil, kültür üzerinden insanın doğasını ve zihnini, Türk edebiyatını, yazıyı, mitleri, mitolojiyi, arkaik mitleri, yazarlığı konuşuyor. Doğu ile batı arasında belirli konuları da masaya yatırıyorlar. Tartışmanın video linkini en alta ekliyor, sizleri onlarla baş başa bırakıyoruz.
Nevzat Kaya: İnsan oldukça edebiyat ölmez. Edebiyat insanoğlunun atma tutma huyunun son derece gelişmiş, karmaşık ve özel olmuş hali. Kim en güzel hikâyeleri, şeklen de en ulvi bir şekilde bize servis ederse.
Dikkat eşiği her ne kadar düşse dahi kitap okumak bitmez. Ezelden beri kültür tarihinde acaba kitap okumak yok mu oluyor, bilgisayar oyunları mı gelecek diye ön görüler oldu. Şöyle düşünmek gerekiyor, Gutenberg baskı makinesini bulmadan önce de edebiyat vardı. Elli sene sonra teknolojiden bıkar yine kitaba dönelim denir.
İlker Canikligil: Edebiyat bugün daha mı kötü?
Nevzat Kaya: Dostoyevski, Thomas Man bugün yok. Fakat her edebiyat tarihi döneminin eserleri zamanın derinliklerini yansıtır. Siz neyseniz bugünün edebiyatı da odur.
Önemli romanlar çıkmıyor ama romanların çıkıyor olması önemli.
Bütün kültürel verilerin tamamen söküldüğü ya da parçalara ayrılıp ters yüz edilerek ya da bozuk bir şekilde yeniden bir araya getirildikten sonra cadı kazanına atılıp, pişirilmiş bir bulamaçtan böyle allı pullu bir James Joyce’un Ulysses romanı gibi bir kitap çıkmaz.
Fakat günümüzde Ian McEwan’ın Cumartesi romanını tavsiye ederim.
İlker Canikligil: Hollywood mitolojiyi çok iyi kullanıyor. Mitoloji nedir?
Nevzat Kaya: Hollywood’un bunu bu kadar güzel kullanmasının sebebi mitlerin tanımıyla ilgili.
Mit bir dinamiktir. İçerik değildir. Afrodit, Eros hikâyedir. Bunlar içerik. Asıl mesele bizim beynimizde saklı. Belli örüntüler var ve sürekli onları yaşarız.
Köpek, kedi halen daha yatacağı yeri veya yiyeceği yemeğin çevresini patileriyle temizler. Taş, toprak, zehirli hayvan var mı diye. Halbuki orası fayans. Artık evde yaşıyor.
Biz gökyüzüne baktığımızda eskiden orada tanrılar vardı. Bugün uçağa binip gezmemiz de tıpkı köpekler, kediler gibi taşları temizlememize benzer.
Dört buçuk milyarlık insan mirasını görmezden gelemeyiz. Neden herkes cinselliği seviyor. Neden cinsellik eğlenceli. Biz bugün halen daha tıpkı kedi ve köpekler gibi sekiz buçuk milyar insan cinsellikle kendi taşlarımızı topraklarımızı deşeliyoruz.
İnsanın en önemli örüntüsü korkuya isim vermektir. Biz fırlatılmışız Afrika Serengeti’lerine. Tırmandık ağaca. Ve yattık uyuduk. Niye herkes bugün rüyasında sıçrar. O halen daha kontrol mekanizması. Kendimize iyi yere yattın mı, düşmeyesin aşağıya diyoruz. Çünkü aşağıda karanlıkta aktif olan kaplanlar, sırtlanlar var. Bugün halen daha bu sebepten sıçrarız.
Gotik edebiyatta vampirler gece yarısı gelir. Kurt adamlar dolunay gecesinde ortaya çıkar.
Aydınlanma iyi bir şey. Biz göz varlıklarıyız. Gözümüz yerine yarasalar gibi kulağımız gelişseydi. Aydınlanma akımının adı duyma olurdu. Çünkü Serengeti’de otlar büyür. Avlanmak için ayağa kalkıp avını gündüz gözüyle otların üzerinden bakarak görmen gerekir.
Mitler’de işte o Darwinci seçilimin beynimizde konsantre edilmiş hali.
Hindular diyecek ki bu doğru değil. Çünkü onlar doğayı bir nesne olarak karşısına alıp onunla münakaşaya girmek yok. Hindu için dünyaya gelmek büyük bir ceza. Onun Nirvana’ya ulaşması gerekiyor.
Onun için göz kandırma demek. Ve haklı da.
Yüzüklerin Efendisi’de ırkçı bir Richar Wagner operasıdır. O beyazlar, Britanyalılar, Orklar, korkunç bir ikileştiren on dokuzuncu yüzyıl söylemi.
Star Wars ve Yüzklerin Efendisi, insanlığın örüntülerini hunharca istismar etmiştir.
Matrix’de öyledir.
İnsanda şunu dürtüyorlar. Yarın sürüler bitecek. On aylık yiyeceğimiz kaldı. Aç kalacağız. Ve Neandertallere dönüşeceğiz diye bir korku büyütüyorlar izletirken içimizde.
Bu sebeple yirminci yüzyılın en büyük mit anlatıcısı Thomas Mann değil Adolf Hitler’dir. Thomas Mann teorik Adolf Hitler pratiktir. Dürtülerimizi sömürdü. Ve bizi o noktaya getirdi.
Rönesans’da egosantriktir. Çünkü Rönesans bütün doğanın ölçütü insan olsun demiştir.
Çünkü Post-modernizm’de Nietzsche ve Schopenhauer ile başlar. Nietzsche Dioynisos’u anlatmaya başladı. Öldürdüğü Tanrı’da Apollon’du. İnsan kendi istencini gerçekleştirmek için Apollon’u yarattı demişti. Hitler’de bunu iyice kullandı.
Bütün Grek, Almanya, Fransa’da Hitler’in bir temsilidir. Fransa Roma’yı seçti model olarak seçti. Almanya’da Grek devletlerini model olarak seçti. Hep biz ve ötekiler vardı. Bütün devletler birer uyku hapı gibi.
Yunanlılar kadına keşke olmasaydı diye bakar. Katlanılması gereken bir varlıktır. Avrupa kültürüne de böyle geçer. Hristiyanlığın böyle korkunç oluşunun sebebi, Batı Anadolu ve Yunanistan üzerinden geçmesidir. Meryem kız doğmuştur. Sevişmiş olamaz. Mümkün değil kabul etmez. Katolisizm’de Yunan kültürünü görürüz. Kadın sadece ödünç verileni erkeğe iade eder. Yani çocuk.
Apollon heykellerine bakın. Apollon öyle bir durur ki, muhteşem bir erkek, kadına ne ihtiyacı var. O süper bir varlık. Öyle durur heykeller.
Edebiyat ve Sanat konuşacaksak. Batı’dan başka gidecek yer de var. Arkaik mitlere gitmemiz gerekiyor. Mitoloji mit bilimidir. Yunan Mitolojisi gibi. Mitlerin kendisiyse bilişsel sistemimizin bir yapısıdır. Dünyayı algılamamız içinde.
Batı kültürü dünyayı sömürgeleştirdiği için de Yunan mitolojisi bu kadar popülerdir. Bu tür hikâyecilikle sekiz buçuk milyarı kandırabilirsin.
İlker Canikligil: Türkler neyi yazabilirler?
Nevzat Kaya: Anadolu’nun inanılmaz mitleri, arkaik ve birleştirici, eşitlikçi gören bir tarafı var. Anadolu bütün o klasik Yunan’ın ötekileştirdiği unsurların mitolojisidir. Amazon kadınları, Hititler, Oedipus’a bilgelik sorusunu soran sfenks, bir kızın kanatları kartal, kuyruğu yılan, bedeni aslan, işte hepsi Anadolu’da var. Buna dönmeli Türk yazarlar.
Bunlar bize doğaya saygılı olmayı da öğretir.
İlker Canıklıgil: Peki o zaman neden Türkiye’den iyi bir eser çıkmıyor?
Nevzat Kaya: Alev Alatlı’nın dedikleri dikkate alınacak şeyler değil. Osmanlı bugün olsaydı Alev Alatlı’mı olurdu. Türkler şimdiye kadar özgün bir şey ortaya koymadı ki. Birinci ve İkinci Meşrutiyet, sonrasında Cumhuriyet. Sorarım size. Anadolu ile bunların ne alakası var? Yazar Anadolu’nun arkaik mitlerine dönmeli. Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler romanı çok iyidir. Türk usulü mitolojidir. Şahmeran mesela. Arkaik bir Anadolu arkaik mitidir.
Yunan mirasında hak sahibi olduğumuzu iddia etmemiz lazım. En sevdiği Türk halk müziği eserlerinin sözlerine baksın yazarlar. Her şeyi İlyada da aramayın.
Ben mesela, Alman filolojisi okudum ve bütün tezlerimi Almanca yazmak zorunda kaldım. Şimdi tezlerim çürüyor. Okul Türkçe yazmama izin vermedi. Halbuki bütün tezlerimi Türkçe’ye çevirmeliydim. Yeni Türk Edebiyatı öğrencileri faydalanmak isteyebilirdi. İngiliz Edebiyatı tezleri de İngilizce. Dünya’nın da Oscar Wilde’nin cinsiyetçi rollerini Niğde Fen Edebiyat Fakültesi’nden öğrenmeye ne çok ihtiyacı var. Buna ancak gülünür.
Ben bile şu an Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ders notlarını okurken büyüleniyorum. Bana göre Huzur romanındaki Suat ile Mümtaz tek kişidir.
Mitoloji’yi nasıl kullanabiliriz? Şöyle ele alabiliriz. Araba Sevdası romanından Oğuz Atay’a kadar Türk kültüründe Apollonizm krizi. 1880’den bugüne yeni Türk edebiyatının romanı erilliğin krizidir. Bu bilgiye ben mitoloji vasıtasıyla ulaştım.
Türklerin kendisine sürekli aydınlanın veya şunu benimseyin diyen ilkeleri bir türlü aşamaması ve dışarıdan gelen aydınlanmaya sebebiyet verecek durumlara ket vurması Türk edebiyatında erilliğin krizini yaratmıştır. Dionysos’da öyledir.