Don Kişot, iki geleneğin kesişim noktasında duruyordu. Bu geleneklerden ilki, Kuzey Avrupa’daki deliler bayramı geleneğinin ta kendisiydi.
*
16. yüzyılın sonuna kadar; Kuzey Avrupa’da, Flaman Bölgesi’nde ve Kuzey Fransa’da 1 Ocak ya da 31 Aralık günü deliler bayramı kutlanırdı.
*
Deliler bayramı, Tanrı muktediri tahtından indirdi deyişinin kutlandığı bir cümbüştü. Tüm sıradan insanlar, okuma yazması olmayan cahiller bilgin ya da hoca kılığına girip eğlenir, bayramı kutlardı.
*
Bayram tüm Avrupa’ya yayılmış, Don Kişot’ta da yankı bulmuş, Don Kişot’un bütünü, bir deliler bayramıydı. Sefil Hidalgo Don Kişot, kendini bir kahraman sanıyor ve biz de onu öyle kabul ediyorduk. Sanço bir adanın valisi oluvermişti. Flaman kültüründeki deliler bayramı yeniden canlanmış, doğal olarak siyasi nedenlerden ötürü bu kültür İspanya’ya taşınmıştı.
*
Etkilendiği ikinci gelenekse, İtalya’daki Burla geleneği, kaba Fars ve Burlesk geleneğiydi. Bu da deliler bayramı gibi bir ritüel olmasa dahi benzer bir motiften ilham almış bir eğlenceydi. Ve bu İtalyan geleneğini Don Kişot’ta da görüyorduk.
*
Don Kişot oldukça karmaşık bir karakter, aynı zamanda çok net bir şekilde 16. Yüzyıl kültürüne ve tıp kültürüne ait bir karakterdi. Kitapta, Don Kişot’un deliliğine ilişkin yarı tıbbi tanımlar da görüyorduk. Özellikle, Don Kiot’un tek bir noktadan, yani şövalye romanlarından delirmesi ve onun dışında sağlıklı olması fikri, her ne kadar bize tıbbi bir fikir değil de edebi bir fikirmiş gibi görünse de, 16. Yüzyılın tıp metinlerine bakarsak, bunun dönemin bütün hekimleri tarafından melankoli olarak kabul edildiği görülüyordu.
*
Tabii şüphesiz Don Kişot karakteri bu tıbbi tanımın dışına taşıyor, içinde endişe verici metinler de vardı. Dönemin romanlarında ve tiyatrosunda gördüğümüz deli karakterlerinde olduğu gibi deli olan Don Kişot’un tıpkı diğer deliler gibi hakikati söyleme sorumluluğu vardı.
*
Delilik, kökleşmiş inançlara aykırı bir biçimde delinin ağzından yapılan, hakikatin dışa vurmasıydı.
*
Don Kişot, Sanço’yu adası için yönetime alıp bir tür anayasa eskizine dair tavsiyeleri sunduğunda, bu, Cervantes’in kendi siyasi fikirleri ve anayasaya dair düşüncelerini ifade ediyordu. Daha da vahimi, Don Kişot, saf iyiliksever bir karakteri ifade ediyor, kendini büyük görmeye dair hezeyanları olan, ancak aynı zamanda mutlak bir iyilik hezeyanı da vardı.
*
İlginç olan buydu ve delilikten kaynaklanmaz, ya da mistik bir delilikle ilgili olabilirdi. Bu da endişe vericiydi. Burada Cervantes, insanın akli sınırlarının dışındaki çok garip ve zengin bölgelerine işaret ediyordu.
*
Değirmen hikâyesindeki yarı halüsinasyondan tüm varlıklara, tüm insanlara, tüm şeylere, tüm hayvanlara yönelik mutlak bir iyilik hezeyanına kadar, Don Kişot’un iyiliği sonsuzdu. Bu, insanlığın sefaleti karşısında azizlik sarhoşluğuydu.
*
Don Kişot, metinlerde bulacağımız net tıbbi tanımlara sığmayacağı gibi, onu, insanın akli sınırlarının dışına dair büyük tartışmanın bir parçası yapmış, onda hem umut hem de umutsuzluk bolca görülüyordu.
*
Don Kişot, bir 16. Yüzyıl sonu karakteri, yaşlı ve sefil bir Hidalgo, hayal kırıklığına uğramış, siyasi hiçbir rolü kalmamış İspanyol soylu sınıfının sefaleti ve umutsuzluğu, Don Kişot’un halüsinasyonları ve hezeyanlarında ifade ediliyordu. Ancak sefilleşmiş insanlığın teselli bulma ihtimali de vardı.
*
Bu hafta da, kitaptan, işte öyle bir teselli bulma ihtimali içeren çok güzel bir pasajla bitirelim: Don Kişot bir öküz arabası içinde zincirli bir biçimde getirilir. Der ki “Bana büyü yaptıkları için zincirliyim. Büyücü Merlin bana bir oyun oynadı.”
Sanço Panza ona şöyle söyler: “Size büyü yapıldığını pek sanmıyorum ben, bana büyü yapıldığını pek hissetmiyorum çünkü.”
Don Kişot’un cevabı şöyle olur: “Nihayetinde, zihnimde bana büyü yapıldığını kabul etmeseydim, bu zihnim içi çok can sıkıcı olurdu.”
Bu makale ilk kez 12 Nisan tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.