Kıbrıs Cumhuriyeti, tek taraflı olarak Kıbrıslıtürk toplumunu etkileyecek 14 önlem açıkladı. Bu önlemlere Kıbrıslı Türk toplumundaki siyasi aktör veya örgütler tarafından yapılan açıklamalarda temel vurgu önlemlerin “yetersiz” olduğu şeklinde oldu. Kıbrıslı Rum siyasi partilerinden birkaçı ise söz konusu önlemlerin “aşırı” olduğunu ifade etti.
Oysa ki, temel bir yargıya varmadan önce önlemlerin oluştuğu siyasi koşullara bakmakta fayda vardır.
Neden diye sorarsanız, 2020 seçimlerinden bugüne kadar geçen sürede gerçekleşen tek taraflı açılımlar sadece Kıbrıs Rum tarafının ortaya koyduğu 14 maddeden ibaret değildir. Kıbrıs Türk tarafının bugün geldiğimiz durumun oluşmasında rol oynayan tek taraflı adımları vardır.
Kıbrıs Türk tarafının tek yanlı “açılımları” Maraş’ın tek taraflı olarak erişime açılması kararı ile başlar. Şimdilerde konu ile ilgili herhangi bir adım atılmıyor olsa da; AB ve BM, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu durumdan sorumlu tutmuş, gerginlik politikalarına yardımcı olduğunu ifade etmiştir.
Bir diğer tek taraflı açılım ise 2021 New York Birleşmiş Milletler zirvesi sonrasında Gueterres ile yapılan görüşmede ortaya çıkmıştı. Bu tek taraflı açılımda, müzakere zeminini de ortadan kaldıran, müzakerelere başlamak için Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin “egemen eşitlik” talebini ön koşul olarak tanınması vardı. Hatırlayacaksınız, Ersin Tatar seçtirildikten sonra, “egemen eşitlik” iddiasının kendi vizyonu olduğunu ortaya koymuş, Türkiye Cumhuriyeti tarafından bu vizyon destek bulmuştu. Türkiye’nin bunu Akıncı ile olan oluşan zıt ilişkileri için mi, Türkiye’deki başkanlık seçimleri sürecinde milliyetçilik pompalamak için fırsat olarak gördüğünden mi yoksa Türkiye devleti artık adanın kuzeyinin efendisi olduğuna ikna olduğundan mı bunlar yaşandı bilemiyoruz. Ancak, tek taraflı açılımlar serisine müzakereye ön şart getirmeyi de bu bağlamda gündeme getirdik.
Kıbrıstürk tarafının tek taraflı uygulamaları arasında unutamayacak bir diğer nokta ise Pile konusunda ortaya çıktı. Pileli yurttaşların mağduriyeti üzerinden başlayan mesele yolun yeşil hattan nasıl geçeceği noktasında tıkanmıştı… Nihayetinde, pileli Kıbrıslı Türklerin mağduriyeti meselesi; BM askerlerine fiziksel saldırı ve araçlara şiro ile zarar vermek gibi özgün adımlara dönüştü. Böylelikle Kıbrıs Türk tarafı uluslararası camiadan tecrit edilmiş durumuna rağmen ABD, Fransa, Birleşik Krallık, Çin, Rusya ve AB tarafından kınanmayı başardı. Sanırım bu aralar benzeri performansı, Filistinlilerin İsrail mezalimine karşı yaşadıkları mağduriyete dair dikkat çekmek isteyen Hutsiler gösterdiler…
2024 UNFICYP raporunda yer alan yeşil hat ihlalleri kuşkusuz ilgili önlemlerin oluşturulması sürecinde gerçekleşti. BM raporunda daha iyi anlaşılsın diye eklenen grafikler taraflar arasındaki ilişkinin durumunu de ortaya koymaktadır.
Rapora göre toplamda 302 kere gerçekleşen askeri ihlalerin 159’u ciddi ihlaller olarak kayıtlara geçildi. 60 ihlal ise ateşkes hattını zorlayan ilerleme emirlerine dayandığını belirtmektedir.
Raporun askeri sürer duruma yönelik tespitleri 18 ile 24. paragraf arasında yer almaktadır. İlgili 7 paragrafın 19, 20, 21, 22 paragrafları doğrudan Türk tarafını, 23 numaralı paragraf ise iki tarafa sorumluluk yüklemektedir. Bu bağlamda Türk tarafının askeri ihlallerin esas sorumlusu olduğu gerçeği de karşımızda durmaktadır. Askeri ihlallerin yoğunluğunun arttırılması da Türk tarafının tek taraflı adımları arasında olduğunu eklediğimiz zaman, konuyu Crans Montana’da masayı terk ederek sorumlu ilan edilen Kıbrıs Rum tarafı olduğu algısının değiştiğine yönelik somut unsurlar olduğunu görebilirsiniz.
Geçtiğimiz süreçte tüm bu olumsuz gelişmeler yaşanırken, federasyondan taraf yapılar ise örgüt sayısı kadar insanın bir araya gelemediği basın toplantıları ile konuya dair mesajlarını utangaçlıkla vermeyi tercih ettiler. Şimdi, açılımların “yetersiz” olduğunu gür sesle söyleyenler var.
‘Kapalı Maraş’ içinde gerçekleşen birkaç protesto eylemi ise sembolik kardeşlik mesajlarının ötesine geçemedi…
“Federasyon bitti abim” seviyesinde içi boş argümanlarla savunulan “eşit egemenlik” konusu, yeni atanan özel temsilcinin gündeminde olmasını beklemek ve bu sürecin “eşit egemenliğin” önünü açacağını beklemek gerçeği sadece adanın kuzey yarısından ibaret görenler için bir ihtimaldir.
Geriye kalanlar için ise gürültüdür, martavaldır…
Çünkü, 2017’de Nikos Anastasiadis’in yıktığı masanın altında kalacağını düşündüğümüz Kıbrıslı Rum siyasi seçkinleri Türk milliyetçiliğinin şahin politikaları sayesinde kurtulmuştur. Zirveyi havaya uçuranları kurtaran el Kıbrıslı Türk milliyetçi cephesi tarafından uzatılmıştır. Halkçı siyaset yapanların, federalistlerin yada barıştan yana olanların üzerinde etraflıca konuşmayı dahi tercih etmediği tek yanlı kararlar Crans Montana’yı deviren Kıbrıslı Rum seçkinlerinin can simidi olmuştur. O yüzden tek yanlı kararları, Kıbrıslı Türk tarafının attığı tek yanlı kararlarla birlikte değerlendirdiğimiz zaman kararların yeterli veya yetersiz olduğu yargısına varmamızı sağlayabilir.
Yaşadığımız bağlamı dikkatlice ele aldığımız zaman, yazının konusu olan açılım meselesi Kıbrıs Rum liderliği için önemli bir kaldıraç görevi gördüğü aşikardır. Kıbrıslı Türk tarafının geçtiğimiz 4 yılda yaptığı birçok yıkıcı tek yanlı kararlara rağmen, Kıbrıs Rum tarafı yapıcı bir zeminde belli açılımlar sunabilmektedir.
Dünyanın gördüğü de budur. Dünyanın anlayacağı da bu pozisyondur.
Ortaya konulan açılımları taviz olarak adlandıran Kıbrıslı Rum millliyetçilerinin anlamsız yaygarasının meşru sebepleri bizzat Kıbrıslı Türk siyasi seçkinleri tarafından sağlanmıştır. Bu da açıktır.
Peki ya “yetmez” diyen çözümden yana olan Kıbrıslı Türk elitleri…
Yukarıda yaşanan olumsuzluklara rağmen, konuyu bağlamdan kopararak “tek taraflı önlemin” yetersizliğinden dem vurmak nasıl açıklanabilir?
Eğer, “Kabul edilebilir” pozisyonu kalıcı bölünme, taksim yada kktcnin tanınması siyasetinde görürseniz, elbette bunu gerçekleştirmeyen her duruş yetersiz olacaktır.
Askeri ihlallere karşı ses çıkarmayan ama canı çektiğinde antimilitarist güzellemeler yapanlar, bir arada yaşam savunurken, yeşil hattın öte yanındaki askeri tehditleri olağan durum olarak yorumlayanların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türklere sunduğu “hediyenin” yeterliliğine karar verebilme cüreti göstermesi ideolojik veya milliyetçi bir saplantı olabilir.
Değilse, Kıbrıs Cumhuriyetinden bedel ödemeksizin herşeyi isteme hakkına sahip olma anlayışı ahlaki bir erozyonu temsil eder. Bu ahlaki erozyon kktc’de liyakatin ortadan kalktığı ve canı cekenin gürültü çıkarabildiği kadar istediğini alabildiği varsayımına dayanan kamu yönetimi ahlakına yerleşmiş sorunlu ve karşılık bulmayan bir anlayıştır. Derviş Eroğlu’nun yarattığı kktc rant sisteminden doğan anlayışın, toplumlararası ilişkilere veya Kıbrıs Sorunu tartışmalarına nufüz etmesi muhtemelen toplumlararası ilişkilere Ersin Tatar ve şurekasından fazla zarar verir.
Kıbrıs Cumhuriyetine dair daima hak iddiasına sahip olan ancak eş zamanlı olarak Cumhuriyet ile de bir türlü barışmayan politik anlayışın herhangi bir adımı yetersiz olarak tanıması özünde Türk Dış politikasının Kıbrıs’a uzanan resmi söyleminin bir yüzüne de barındırır. Çünkü, alt metinde etnik kutuplaşma üzerinden var olma anlayışını dışlamamız mümkün değildir.
Peki ya, adada barış içinde bir arada yaşamdan yana olanlar, tek bir Kıbrıs arzuluyanlar ?
Konuyu bağlamından kopararak ele aldığı zaman gerçekten doğru pozisyon ortaya koyabilir mi?
Ortaya çıkan birkaç açıklamadan, konunun bağlamını Kıbrıs Sorunu içinde okumaya yönelik bir çaba dahi olmadığı ortaya çıkıyor.
Her ne kadar mevcut Kıbrıs Cumhurbaşkanı Kıbrıslı Türk toplumunun büyük bir bölümünün gözünde dürüst bir arabulucu görünmese de hali hazırda ortaya konulan çeşitli tek taraflı hamlelere karşı, kıstas’a kıstas demek yerine uzlaşmadan yana bir pozisyon alması dikkate değerdir ve çok önemlidir.
Çünkü yaşanan bağlamda, çatışma yolunu seçebilirdi. O zaman alınan 14 maddeden çok daha az ama çok daha etkili önlemler alabilirdi.
Çatışma yerine uzlaşıyı seçerek konuya eğilmiş olması, uygulanan siyasi tercih dünya kamuoyununu tatmin için yeterlidir.
Bu aşamada da niyetlenen bu kadardır. Daha fazlasını talep ediyorsanız, Kıbrıs Devletinin Kıbrıslı Türk yurttaşlarına sunduğu tek yanlı önlemleri değil; Kıbrıslı Türklerin tek yanlı önlemler paketini talep edin. Belki kışkırtma, ihlal ve kutuplaşma politikaları dışında öneriler yaratırsanız belki o zaman yeterlilik testini geçmiş olursunuz.