Bu makale ilk kez 6 Ekim tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan “Karabağ işgalden kurtulana kadar mücadele devam edecek” dedi. Karabağ’daki sorunun ne olduğunu cumartesi günkü makalemde anlatmıştım.
Emperyalist sistem içerisinde ulusal sorunlara adil çözümler üretebilmek imkansızdır. Çünkü bir taraf için adil olan, genelde diğer taraf icin haksizlik anlamina gelir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içerisinde bu sorun Karabağ’ın Azerbaycan topraklariı içerisinde özerk bir bölge kabul edilmesiyle çözülmüştü.
Ama Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve kapitalizmin restorasyonundan sonra, emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla burjuva milliyetci Karabağ parlamentosu Ermenistan’a bağlanma kararı aldı. Bu coğrafi olarak mümkün değildi. Bu kararın gerceklestirebilmesi için Ermenistan Karabağ İle birlikte bazı Azerbaycan topraklarını da işgal etti.
Tıpkı Kıbrıs’ta coğrafi olarak mümkün olmayan Taksim planının, 1974’te düzenlenen ABD, ve NATO destekli Yunan cuntasının darbesi ve ardından gerçekleştirilen Türk askeri harekatları sayesinde yüz binlerce insanın yerlerinden yurtlarından edilerek ve ada ikiye bölünerek gerçekleştirildiği gibi.
Azerbaycan’da Ermeni işgaline karşı çıkan Türkiye, Kıbrıs’ta işgalci konumunda. Azerbaycan’da işgalci konumunda bulunan Ermenistan, Kıbrıs’ta Türk işgaline karşı!
Ben de 11 Ekim’de Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılacak olan ‘cumhurbaşkanlığı’ seçimlerine katılacak olan adaylara soruyorum; Kıbrıs işgalden kurtulana kadar mücadele devam etmeli mi? Hem ben Kıbrıs’ta işgalden bahsederken sadece Türk işgalinden bahsetmiyorum. Adamızda 1914’ten beri süregelen İngiliz işgalinden de bahsediyorum.
Cumhurbaskanı Akıncı TC Büyükelçiliği’nin adeta bir seçim karargahına dönüştürüldüğünü ve kendisini seçmemeleri yönünde halka telkin ve baskılarda bulunduğunu açıkladı. Sayın Akıncı’nın bu açıklaması başka çevrelerce de teyit edilmektedir.
İlk kez bir seçimde KKTC Cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs’taki temsilcilerini, Kuzey Kıbrıs’taki büyükelçiliğine böylesine açıkça eleştiriyor.
Bu durumda yapılması gereken nedir?
Eğer ben cumhurbaşkanı olsaydım derhal elçiyi makamıma çağırır ve kendisinden izahat isterdim. Bir başka ülkenin temsilcisi olarak, bu ülke ‘anavatan’ bile olsa, seçimlerimize müdahale hakkının bulunmadığını hatırlatır, derhal seçimlere yönelik faaliyetlerini durdurmasını talep ederdim. Yapmaması halinde de kendisini ‘persona non grata’ ilan eder ve ülkesine gönderirdim.
Sayın Akıncı bu kadar açık bir şekilde TC elçiliğinden şikayetçi olduğuna göre bunu neden yapmıyor? Ama anlıyorum! Yapamıyor. Yapacak gücü yok. Türkiye Kuzey Kıbrıs’ta sadece elçiliği ile değil 30 binin üzerindeki askeri varlığıyla da bulunuyor. Akıncı’nın elçiyi istenmeyen şahıs ilan ederek adadan gönderecek gücü, böyle bir iktidarı yok. Esas söylememiz gereken de nedir biliyor musunuz? Müdahale değil işgal var. Burası Türkiye’nin bir sömürgesi! Elçiliğin müdahalesi de ne demek? İdarenin tamamı Türkiye’de ve onun Kuzey Kıbrıs’taki elçisinde!
Peki bu durumda başka ne yapılabilir?
2005 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Denktaş’ın tavrını hatırlayalım. “Türkiye’nin desteklemediği kimsenin seçilme şansı yoktur” diyen Denktaş seçimlere katılmamıştı. Diyelim ki Türkiye’nin desteklemediği bir aday, Türkiye’ye rağmen seçimi kazanabilir. Akıncı, Türkiye’ye rağmen seçimi kazanırsa, egemen olamadığı, elçiye sözünü geçiremediği bir yapı içerisinde sağlıklı bir çalışma yapması mümkün müdür? Bence değildir. Eğer Türkiye kendisini istemiyorsa, Akıncı’nın cumhurbaskani olarak Türkiye ile uyum içinde çalışması söz konusu olamaz!
Liderlik etmek bir makam işi değildir. Makam sahibi olmak kişiyi lider yapmaz. Liderleri tarih içinde halk kitleleri yaratır.
Sayın Akıncı, madem ki elçiliğin kendisine karşı bir seçim bürosuna dönüştürüldüğünü açıkça ilan edebiliyor, o halde adaylıkta neden ısrar ediyor?
Sayin Akıncı, ülkemiz işgalden kurtulana kadar mücadeleye devam etmeliyiz. Madem Ankara seni istemiyor, o halde bu seçimi işgale karşı mücadeleye dönüştürmek senin elinde! Secim Manifestonu gerçek bir özgürlük mücadelesi manifestosuna dönüştür. Bunu yapman halinde sadece Kıbrıs Türk halkının büyük çoğunluğunun değil, Kıbrıs Rum halkının büyük çoğunluğunun da desteğini yanında bulacaksın. Bu senin Kıbrıs halkının gerçek lideri olman için tarihi bir fırsattır. İşgallerden kurtulmak ve özgülük, Kıbrıs’ın da hakkıdır. Bu mücadelenin başına geçerek Kıbrıs halkının gerçek lideri olmak da senin önüne çıkmış tarihi bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendir!