Kıbrıslıtürklerin siyasal tarihinin her döneminde Türkiye Cumhuriyeti buradaki sivil yaşama müdahale etmişti…
Gazeteci Hüseyin Ekmekçi’nin 1 Ocak 2012 tarihinde Havadis Gazetesi’nde Arif Hasan Tahsin ile yaptığı söyleşide Arif Hoca, Türkiye’nin TMT üzerinden yaptığı ilk müdahaleyi anlatır…
TMT’nin Komutanlığını üstlenen Türkiye’den atanan Kenan Çoşkun, 1964 yılında İstiklâl Mahkemesi’nde Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük’ü yargıladığını, Denktaş’ın Ankara’ya TMT tarafından sürgün gönderildiğini, Küçük’ün ise pasifleştirildiğini söyler…
Arif Hoca söyleşisinin devamında…
1968 Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçiminde Hâkim Mehmet Zekâ Bey’in, tehdit edilerek seçimlerden geri çekildiğini, Dr. Fazıl Küçük karşısında aday olmadan seçimi kazandığının altını çizerken…
1973 yılında yine Cumhurbaşkanlığı Muavinliği seçiminde bu kez Dr. Fazıl Küçük ekarte edilmiş olduğunu, Avukat Mithat Berberoğlu’nun ağır tehditlere maruz kaldığını ve seçimden geri çekilmek zorunda bırakıldıklarını ve Denktaş’ın seçimi kazandığını vurgular…
Bu konuda Mehmet Hasgüler’in, 1995 yılında, Birikim Dergisi’nin 75. Sayısında yazmış olduğu önemli bir makaleden de bahsetmemiz gerekir…
* * *
2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde Eroğlu, Denktaş ile yarışır…
Seçim ikinci tura kalır ve Eroğlu seçimden aniden çekilir. Denktaş, Cumhurbaşkanı olur…
Ne Küçük ne de Denktaş yaşadıkları dönem içerisinde haklarıyla seçim kazanmamışlardır…
Kazandıkları bütün seçimlerin arkasında TC Elçiliğinin desteği ve rejimin adaylara olan baskısı vardır…
1970’li yıllarda CTP, Türkiye Cumhuriyeti ve Elçiliği ile sorunlar yaşarken…
2003’den sonra AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte sorunlar ortadan kalkar ve uyum içinde işbirliğine gidilir…
Denktaş’ın bu ülkedeki hükümdarlığı, Talat’ın AKP hükümeti ile işbirliği sayesinde bitirilir…
Denktaş’ın siyasi hayatının bitirilmesi Talat ve TC tarafından gerçekleşmiştir…
O yıllarda soldan bu duruma pek ses çıkaran olmaz…
Hatta bu müdahale kimseyi rahatsız etmez…
Ancak altı çizilmesi gereken bir nokta var…
Küçük, Denktaş, Eroğlu ve Talat bu ülkedeki siyasal iradenin TC tarafından şekillendirilmesinden çıkarları doğrultusunda rahatsız olmayan siyasilerdir…
İşlerine geldiği gibi birbirilerinin kuyularını kazmak için TC ile uyumlu çalışmıştırlar…
Bu durumdan utanmamış, bu durumdan çekinmemişlerdir…
O yüzden şu an olmasa da, ileride Kıbrıslıtürklerin demokratik hayatlarına zarar veren, demokratik bir ortamın kurulmasının önüne geçen isimler olarak tarihe geçeceklerdir…
Hiçbiri de bu ülkenin insanlarının lideri olamazlar…
Liderlik, özgürlük düşüncesinden bağımsız olarak düşünülemez…
Bütün bu isimler, Türkiye’nin işine yaramadığı zaman, hiç düşünülmeden köşeye atılmışlardır…
Özellikle toplum lideri olarak, yeni nesillere empoze edilmeye çalışılan Denktaş ve Küçük birbirlerinden hep nefret etmiş, tarih boyunca birbirlerinin kuyularını TC ile istişare ederek kazmışlardır…
Denktaş’ın ve Küçük’ün bize bıraktığı miras esaretten başka bir şey değildir…
Nitekim yarattıkları siyasal gelenek, kendilerini de yemiştir…
* * *
Bu yazdıklarımdan dolayı beni eleştiren insanlar olacaktır…
Özellikle Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Türk Partisi cephesinden…
Bana kızacakları bir durum ortada yoktur…
Bugün 4’lü koalisyonun çökmesinin…
Kudret Özersay ve Mustafa Akıncı arasındaki çatışmanın kökenleri buralara dayanmaktadır…
Ve üzülerek belirtmem gerekir ki, AKP yani TC ile işbirliği ve uyum içinde yarışır durumda olan bir kişi daha vardır…
O da CTP Başkanı Tufan Hocadır…
TC’nin Federasyon tezinden uzaklaşmasıyla, Akıncı artık devre dışı kalmıştır…
Kudret Hoca ile arasındaki siyasi krizi derinleştirmek istememiştir…
Kıbrıslıtürklerin siyasi tarihindeki son darbeyi püskürtmek için uğraşmamıştır…
Görünen odur ki, gerek Kudret Hoca gerekse Tufan Hoca…
Denktaş ve Küçük’ün siyasal pozisyonlarında siyasi hayatlarına devam edeceklerdir…
Akıncı’ya oy veren birçok kesim seçimlerde oy verecekleri, inandıkları bir lider yoksa sandığa gitmeyecekler, dolayısıyla Akıncı’ya da oy vermeyeceklerdir…
Akıncı’nın seçimlere girip girmeyeceği muammadır…
Çünkü bu kez arkasında beklediği kitleleri bulamayacaktır…
Bundan dolayı yaptığı son açıklamayla bunun mesajını vermiş oldu…
Akıncı’nın bu saatten sonra seçime gireceğini düşünmüyorum…
Dengeleri bu şekilde korumaya devam ederse…
Dengeleri korumaktan vazgeçerse durum değişir…
Cumhurbaşkanlığı seçim yarışı Kudret Hoca ve Tufan Hoca arasında geçecektir…
TC’nin tercihi bellidir…
TC’nin Tufan Hoca’yı tercih etmemesindeki sebep Tufan Hoca’nın siyasi görüşleri değil partinin içindeki tükenmek üzere olan muhaliflerin varlığıdır…
* * *
Solun, gelinen bu noktada birleşmekten başka hiçbir çıkar yolu yoktur…
Bir an önce partilerin, sendikaların ve derneklerin oluşturacağı ortak bir çatı partisi kurulması gerekmektedir…
Bu noktada işgal karşısında ortak hareket etmeli, işgale karşı mücadele edebilecek ortak bir aday belirlenmelidir…
Bu ülkenin sağlıklı bir şekilde sorunlarının çözülmesi ve sivil bir toplumun yaratılabilmesi için 64 yıllık siyasal bir tarihle hesaplaşmak gerekmektedir…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri özgürleşme mücadelesine dönüştürülmelidir…
Ne Kudret Hoca’ya ne Tufan Hoca’ya ne de Akıncı’ya kızarak bir noktaya varamayız…
Kızılması, eleştiri vermesi gereken bizleriz…
Bu rejimin işgal rejimi ve anti demokratik olduğunu söylüyorsak…
Buna rağmen adım atamıyorsak buradaki tarihi sorumluluğu üstlenmemiz gerekmektedir…
Kırgınlıklarımızı bir kenara koymalı…
İşgale karşı temel değerler çerçevesinde örgütlenmeliyiz…
Seçimlerde “Seni başkan yaptırmayacağız” yerine…
“İşgale karşı Demokrasi, Barış ve Özgürlük” şiarıyla…
Meydanlarda, sokaklarda, evlerde başka bir tartışma sürecini başlatmalıyız…
O yüzden…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri özgürleşme hareketine dönüşmeli…
Bu yazı ilk olarak Afrika gazetesinde yayınlandı