Yaşadığımız ülkeye dair birçok konuda fikirlerimiz, endişelerimiz veya beklentilerimiz vardır. Ben ciddi iki endişemi yazmak istiyorum. Ancak, birbiri ile ilişkili iki konunun bence geleceğe dönük dikkate değer bir gösterge olduğunu altını çizmek ve bu konuda siyasetçilerin ortaklaşabileceği bir mutabakatı sağlamanın gerekli olduğuna inanıyorum.
Bunlardan birincisi hızla gelişen konut piyasası ile ilgilidir. Önceleri geçici bir niteliğe sahip olduğunu düşündüğümüz konut piyasasının, benzeri hızla en az 12 ay daha devam edeceğine yönelik beklentiler yüksektir.
Bu açıdan hızla artan konut fiyatları ve konut sektörünün yarattığı faaliyetlerde yoğunlaşma devam edecek diyebiliriz. Ancak, özel şirketlerin öncülüğünde giden bu hamlenin yarattığı artı değeri toplumun kırılgan katmanları ile adilane olarak bölüşülmediği görülmektedir. Ekonomik büyümeye önemli bir katkı yaratmasına rağmen, eşitsizliklerin derinleştiği görülmektedir. Bu anlamda eşitsizlikleri gidermek için aktif politika açılımları yapılmadığı takdirde, benim ülkenin geleceğine dair en büyük endişem zaman içinde Asya’daki küçük adalara dönüşme riskimizdir.
Asyadaki küçük adalar ile kastettiğim nedir?
Yabancıların yada turistlerin şaşalı hayatlar yaşadığı ancak yerli nüfusun ağır bir yoksullaşmadan sonra konut edinme gibi opsiyonlara sahip olamamasından kaynaklı bu durum; yoksulluğu derinleştiren zengin bölgeleri ile yoksul gettoları yaratan bir durumu ortaya çıkarabilir.
Bunun önüne geçmek için büyüme limitlerini gözeten imar planlarıyla, katma değerin adil bölüşmesini sağlayacak ekonomi politikalarının beraber yürütüldüğü kurumsal bir kamu yönetimi revizyonu gerekmektedir.
Bununla bağlantılı olarak ikinci büyük tehlike ise genelde yoksulluk, özelde de çocuk yoksulluğudur. Çocuk yoksulluğu en geniş anlamda çocuk yoksulluğu, çocukların yoksulluk sınırının altında olan hanelerde yaşadığı durumu ifade eder.
Yoksulluk genellikle yeterli gıda, barınma, giyim, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi kaynaklara erişimin olmaması olarak tanımlanır. Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar kötü sağlık, düşük akademik başarı ve gelecekteki fırsatların sınırlı olması gibi bir dizi olumsuz sonuçla karşılaşabilirler. Çocuk yoksulluğunun nedenleri karmaşıktır ve düşük ebeveyn geliri, işsizlik ve yetersiz sosyal destek sistemleri gibi faktörleri içerebilir.
Maalesef Kıbrıs’ın kuzeyinde çocuk yoksulluğu oranı oldukça yüksektir. Resmi rakamlar mevcut olmamakla birlikte, bir çalışmada, 2015 yılında Kıbrıs’ın kuzeyinde nüfusun yaklaşık %31’inin yoksulluk sınırının altında olduğu tahmin edilmiştir. Bu oran 2019 verilerine göre Türkiye Cumhuriyeti’nde %25,9 ölçülmüştür.
Ölçümlerin doğruluğu yeniden değerlendirilebilir ancak çocuk yoksulluğu olgusunun gerçekliğini dışlayamayız. Çocuk yoksulluğu ile mücadele etmek için atılabilecek adımlar arasında, çocuklara erişim sağlanabilen yeterli gıda, barınma, giyim, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi kaynakların sağlanması, ebeveynlerin istihdam durumlarının iyileştirilmesi, sosyal yardımların artırılması ve yoksul ailelere yönelik destek programlarının oluşturulması yer alabilir.
Elbette bunların belli maliyetleri vardır. Her çocuğun ihtiyaç ve durumuna göre de değişkenlik gösterebilir. Ancak direngen bir ekonomi, sağlıklı bir demografik gelişim istiyorsak; çocukların hak ettikleri bir geleceğe erişebilmesi son derece önemlidir. Bunun sağlanması durumunda, gelecekteki eşitsizliklerin de önüne geçilmesi mümkün olacaktır.
Her ne kadar soldan sınıf vurgusu, sağdan millet sevgisinden bahsederken mangalda kül bırakmıyor olsalar da, tüm bu sloganvari ifadelerin ardındanda mağdur olan ve kendi özgür iradesini tanımadığımız insanların en kalabalık kesimi olan çocuklara bunca zenginlik yaratılırken; yoksulluk içinde yaşamaya mahkum etmek nereden bakarsanız bakın kabul görmez.
Bu açıdan bir tarafta hızla büyüyen ve bir süre daha büyüyeceğini kabul edeceğimiz bir ekonomik faaliyet alanının diğer tarafta önemli bir rakama oluştuğu görülen çocuk yoksulluğuna karşı mücadeleye dönük sorumluluklarını hem ekonomik, hem de mekanlar üzerinde fiziksel anlamda çözmek acil bir durum halini almaktadır. Çocukların hayatının değerli olduğunu anlamak için, acı bir şekilde hayatlarını kaybettikleri olayları yaşamamız gerekmemeli.