Öyle görülüyor ki Crans Montana’da gerçekleşen Kıbrıs Konferansı sonrasında, suçlama oyununa son vererek, BM Genel Sekreteri Gutteres’in çizdiği çerçevede müzakerelere yeniden başlama yönündeki çağrılara kulak veren yok.
Sn. Mustafa Akıncı, geçtiğimiz hafta İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye devletlerin başkanlarına gönderdiği mektupta, Kıbrıslıtürklere uygulanan izolasyonların kaldırılması çabalarına destek vermelerini istedi.
Bunun yanında Sn. Akıncı, mektubunda 2004 yılında gerçekleşen referandumda Kıbrısrum tarafının yüzde 76 gibi bir çoğunlukla BM’nin çözüm planına hayır dediğini anımsatmakta ve Kıbrısrum liderliğinin Crans Montana sürecinde de çözüm için gerekli siyasi iradeyi gösteremediğini belirtmektedir.
Ne yazık ki Sn. Akıncı, Sn. Mehmet Ali Talat’ın düştüğü hataya düşmektedir.
2004 Nisan referandumlarından sonra, çözüm yanlılarınca Annan Planı’nın Kıbrıslırumlarca reddedilen bölümlerini yeniden müzakere etme ve referandumların tekrarlanması çağrıları yapılmıştı. Çözüme bu kadar yaklaşılmışken, ulaşmak için her şey yapılmalıydı.
Ancak, Sn. Talat ve Türk tarafı da, bu çağrılara kulak asmayarak suçlama oyununa girmişler ve Kuzey Kıbrıs üzerindeki izolasyon ve ambargoların kaldırılması politikasını geliştirip, gerçekleşmesi mümkün olmayan bu politika ile zaman boşa harcanmıştı.
O günden bu güne ne izolasyonlar ne de ambargolar kalktı. Ancak boşa geçen zaman çözümsüzlüğü ve Kıbrıslıtürklerin tükenişini derinleştirdi.
Oysa toplum olarak altında ezildiğimiz izolasyon ve ambargoların Kıbrıstürk liderliği ve Ankara tarafından izlenen ayrılıkçı politikaların bir ürünü olduğu hep gözlerden ve zihinlerden saklanmaya çalışıldı.
Kendi günahlarını gizlemek, çözümsüzlük ve ayrılıkçı politikalarına meşru zemin oluşturmak için izolasyon ve ambargoların sorumluları olarak her dönem Kıbrıslırumlar, AB ve dış dünya gösterildi. Bu şekilde toplumda oluşturdukları “mağdur” algısı ile destek sağlamaya çalıştılar.
Bu noktada şunları vurgulamakta fayda var. 1983 yılında uluslararası hukuku hiçe sayarak KKTC’yi ilan edenler ve BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına zemin oluşturanlar, toplum olarak dünyadan ve uluslararası hukuktan kopup, izolasyon ve ambargolar altında ezilmemizin esas sorumluları değiller mi?
Peki narenciyeden, patates ve konfeksiyon ürünlerine kadar bir çok alanda 1994 yılına kadar “Port of Famagusta” mührü ile direk Avrupa’ya yapılan ihracatı, “KKTC mührü” kullanmaya başlayarak, ABAD kararlarının çıkmasını ve ihracatın durmasını sağlayanlar, bugün kaldırılması için İslam ülkelerinden destek istediğimiz izolasyon ve ambargoların esas sorumlusu değiller midir?
Sn. Akıncı, gerçekleşmesi mümkün olmayan ve esas itibarı ile ayrılıkçı bir politika olan izolasyon ve ambargoların kaldırılması politikasını yeniden canlandırmakla, zamanı boşa harcamamalı, Kıbrıslıtürklere hayal satma hatasına düşmemelidir.
BM ve ABAD kararları varken, kapsamlı federal çözümden uzaklaşmak ve izolasyonlar ile ambargolar politikasını temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmekle bir yere varılamaz.
Çıkış yolu, Gutteres çerçevesine sahip çıkarak federal çözüme ulaşmak hedefiyle müzakerelerin yeniden başlaması için ne gerekiyorsa yapmaktır.
Bu yazı ilk olarak Afrika Gazetesi’nde yayınlandı