Çeviri: Aycan Akcin
Devlet sosyalizminden kapitalizme geçiş, düz işlerde çalışan işçiler arasında çok derin bir adaletsizlik duygusu yarattı.
Marta’nın yanında duruyordum. İkimiz de ağır yatak çarşaflarını toplayıp pres mainasına atıyorduk. Her bir hareketinin ona çetirdiği acıyı gördüm – çamaşırlar ağırdı ve hasta olduğunu biliyordum: omurlararası disklerinden biri iltihaplıydı. Bir önceki hafta, doktor ziyaretinden sonra patron ona yeterince işçi olmadığı gerekçesiyle hastalık iznine ayrılamaycağını söylemişti.
Endişeli bir şekilde ‘çok mu acıyor?’ diye sordum.. “Bu gece ne pişireceğimi düşünüyorum,” diye yanıt verdi. Acıya rağmen, en büyük endişesi çocuğunu beslemekti. Marta, büyük bir Çek hastanesinin çamaşırhanesind çalışarak asgari ücret (11.000 Çek koruna veya yaklaşık 385 £) kazanıyor. Geçmişten birikmiş borçlarını geri ödediğinden, net aylık geliri yaklaşık 9,000 korunaya düşüyor. Kiraya 20,000 koruna ödüyor. Devlet ona bir dul emekli maaşı, çocuğunun yetim maaşı ve bir konut yardımı sağlıyor. Bütün bu yardımlar yalnızca kirayı ancak karşılıyor. Marta çok çalışmasına rağmen – bazen günde 11 saate kadar – daha fazla borçlanmak zorunda kalıyor.
Tükenme, ağır fiziksel efor harcama, çaresizlik. Çek Cumhuriyeti’nde gizli bir muhabir olarak beş farklı düz ve düşük ücretli işte çalıştığım altı aylık süreyi böyle tasvir edebilirim. Amacım, ülkemdeki kişilerin vasıf gerektirmeyen ve düşük ücretlerde pozisyonlardaki çalışma koşullarını keşfetmekti. Çamaşırların yanı sıra ellerimi bir kümes hayvanı yetiştirme imalathanesinde, bir süpermarkette kasiyer olarak, bir fabrika montaj hattında ve son olarak da çöplerin içinden geri dönüşümü için parka ayırmada kullandım. Gazetecilik projemin adı “Kapitalist Emek Kahramanları” idi. Bunlar hayatı uçlarda yaşayan insanlardır.
Bu insanların çoğu işini kaybetme korkusundan dolayı ağızlarını açmaktan korkuyorlardı. Kümes hayvanı yetiştirme imalathanesinde çoğu çalışan uzun saatler yalnızca 8 derece sıcaklığa sahip ortamlarda ek mesai yapıyordu. Zaman zaman, altı saatten fazla bir süre boyunca herhangi birşey içmeye, yemek yemeye veya dinlenmeye izin verilmeden çalıştırıldılar. Bir meslektaşım olan Karel asla şikayet etmedi – tam tersine, minnettardı, hep tekrar ediyordu: “En azından sağlık sigortanımı ve sosyal güvencemi ödüyorlar.” Tanıştığımızda kaldığı ev el değiştirdiğinden dolayı kalacak yer bulamama ümitsizliğine kapılarak intiharı düşünmekteydi.
Çalışma koşulları hakkında konuşmaya başlayacak olsak tekrar tekrar ‘en azından bir işimiz var’ derlerdi. Çevremdeki bazı insanların düzenli olarak günde 12 saat, hatta bazılarının günde 14 saat, hatta 17 saat çalıştıklarının çok mühim değilmişçesine! Durum böyle – çalışma fırsatın olduğundan dolayı müteşekkir olman beklenir.
Hal böyleydi ama politikaya karşı ciddi bir güvensizlik fark edilir düzeydeydi. Meslektaşlarımın neredeyse hiçbiri oy vermedi. 1989 sonrası ekonomideki dönüşüm, ucuz işgücü ve doğrudan yabancı yatırımların teşviklerine dayanıyordu. Bunun beraberinde getirdiği ve gittikçe artan sayıdaki sorunlara çözüm getirmekle ilgili isteksizlik söz konusudur. Medyada tekrar tekrar öne çıkarılan şey insanların kendilerine iyi bakmaları ile ilgilidir; bunun için herhangi birinin yardım eli uzatmasıyla ilgili değil.
Çek Cumhuriyeti’nin devlet sosyalizminden kapitalizme geçişi sıklıkla bir başarı olarak değerlendirilir ve bugün tüm ekonomik göstergeler ülkenin gelişmekte olduğunu işaret etmektedir. Ancak öznel deneyimler farklı bir hikayeyi anlatıyor. İhtiyaçlı kişilein bireysel öyküleri, bir bütün olarak toplumun sistematik sorunları olarak gösterilmiyor.
Refah devletinin kazanımları sıklıkla komünizmle değiştirilebilir olarak görüldü ve sendikalar eski rejimin kalıntıları olarak alay edildi. Yıllar boyunca toplu pazarlık pratik olarak bir küfürdü. Böylece, düşük ücretin iş kanununun küstah ihlallerine eşlik eder duruma gelmesi oldukça sık görülen bir durum oldu; işçiler konuşma korkusu sebebiyle buna katlanmak durumunda kalıyor.
Son yıllarda liberal elitler, insanlara mültecilerle dayanışma göstermeleri gerektiğini anlatmaya başladı. Bu bir sorun yarattı. Çekler neden Afrika’nın bir yerinden insanlar ile dayanışma göstermeleri gerektiğini anlamayamadılar; kimsenin kendi problemlerini fark etmediklerini düşünecek olursak.
Çek Cumhuriyeti’nin çoğu bölgesinde, bu günlerde iş bulmak zor değil. Sorun şu ki, pek çok insan yaptığı işten geçimini sağlayamıyor. Ücretsiz devlet konutları pratikte yoklar, ve devletin konut maliyetleri için yaptığı katkı çok az. Şu anda uzun vadeli borcu bulunan kişi sayısı 750.000 ve icra memurlarının – borç toplama lisansı olan özel kişiler – bu borçlar için yaptıkları aylık kesintinin miktarı o adar yüksek ki aylık kira bedelini ödeyebilecek kadar paraları kalmıyor. Bu durumun sadece kendileri değil aileleri üzerinde de bir etkisi oluyor. Social Watch (Sosyal Gözlem)’e göre, borç toplama işi ülke nüfusunun yaklaşık dörtte birine tekabül eden 2,5 milyon insanı etkiliyor. Devlet, herhangi bir ücret kaybını telafi etmez ve borçları da ödemez. Kiralar hızla yükseliyor. En büyük stres faktörü birinin evini kaybetme korkusudur. Ben 6 aylık deneyim boyunca kendime kocam ve çocuklarımla geçireceğim tatil ödülünü hayal ederken çamaşırhanede çalışırken edindiğim bir meslektşımın hayali bir tren bileti satın alabilecek kadar parayı biriktirebilmekti; böylece şehire inip biraz pasta yiyebilirdi. “Daha önce bir kez yapmayı başardım,” dedi bana heyecanla ve ekledi: “Pasta ile beraber bir fotoğraf çektim, böylece iyi bir hayatın anısına sahip oldum.”
Kaynak:
https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/sep/19/czech-republic-transition-state-socialism-capitalism