Yerel Yönetimlere müdahale edilmesiyle birlikte Türk kolonizasyonu başka bir sürecin içine girdi. Bugüne kadar Türk Devleti belediyelerde yapısal bir değişiklik yapmamıştı. Bu dikkat edilmesi gereken bir adımdır.
Belediye işçilerinin, çalışanlarının hakları Türk Devleti’nin uyguladığı neo liberal politikalar çerçevesinde budanmak isteniyor.
Kuzeydeki ana çelişkinin işgal problemi olduğunu savunan önemli bir kesimin düşünceleri “kimlik” siyasetine indirgenerek, küçük düşürülmeye, ötekileştirilmeye, önemsizleştirilmeye çalışılıyordu. Doğrudur dekolonizasyon hareketleri kimlik siyasetine dayanır. Kimlik siyasetinden ibaret değildir! Bu önemli bir ayrıntıdır. Ben bunları inkar etmiyorum. O yüzden kadın, queer, vegan hareketlerinin de emek siyaseti kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bu hareketlerin Marksizmle buluşması buluşturulması gerektiğini savunuyorum. Bugün işçilerin kazanılmış haklarına yapılan saldırılar bize gösteriyor ki neo liberal politiklar işgal bölgesinde Türk Kolonyalizmi üzerinden bizlere dayatılıyor. Bu da doğrudan emek mücadelesiyle ilgilidir. Türk işgaline karşı hem kimlik siyaseti açısından hem de marksist perspektiften yeni bir siyasal hat örülmelidir.
Ne yazık ki bu bakış açısı ne emek mücadelesi veren senikalarımızda var ne de CTP başkanı Tufan hocamızda var. Bu dayatmayı yapan Türk hükümetidir. Bunu bilmeyen var mı? Bunu bilmeyen yoksa bu neden dillendirilmiyor? Neden sendika başkanları ve CTP liderliği elçiliğe, TC’ye karşı konuşmuyor? TC ile imzalanan son paketin içinde belediyeler yasası ile ilgili değişiklik yok muydu?
UBP bu saatten sonra daha da büyük bir kaosun içine sürüklenecek. Çünkü UBP kendisini tamamen AKP’nin eline bıraktı. UBP’yi TC paramparça etti etmeye da devam edecek. UBP’deki krizleri önümüzdeki dönem izlemeye devam edeceğiz.
CTP’nin somut koşulların somut tahlilini yapıp gereğini yapacak hareket kabiliyetini yitirmesi de CTP içindeki çelişkileri derinleştirecektir. Tufan hocanın liderliğindeki siyasal bir parti TC ile her koşulda uzlaşmayı ve çelişkileri görünmez kılmaya çalışırken, CTP’nin bu tavrından rahatsız olan partililer partideki seslerini ister istemez çoğaltacaklardır. Ancak Tufan Hoca’nın karşısına aday çıkaramamaları CTP’nin büyük bir çürüme içine girdiğinin de göstergesidir. CTP’yi Tufan hocaya kadar CTP’nin kadrolarından çıkmış liderler yönetti. CTP artık kendi yetiştirdiği kadroların elinde değil. Dolayısıyla Türk Devletinin yapısal değişiklikleri uygulamaya başlaması CTP’yi de ister istemez bir tartışma sürecinin içine çekecektir. Bu parçalanmayı getirecektir. Çünkü CTP’nin içinde önemli bir kanat TC ile işbirliği yapmanın peşindedir.
Devrimci muhalefetin yapması gereken bellidir. Yurdumuzun işgal sorununu anti kapitalist anti emperyalist Marksist bir noktadan tartışmaya başlayıp, “Özgürlük için Direniş” şiarıyla yeni bir hat örmektir. Türkiye’ye karşı özgürlük mücadelesi verirken aynı özgürlük mücadelesini batıya karşı da vermeliyiz. Çünkü Türkiye’nin kuzeyde yaptığı yıkım batının gözleri önünde olmaktadır. Batı Türkiye’ye bu izni vermiştir. Türkiye ve batının çıkar ilişkileri uzunca bir zamandır Kıbrıs’ta bir uzlaşma içindedir. Dünyanın yüzde 80’ini yok etmiş köleleştirmiş bir batının bize vereceği hiçbir şey yoktur. Batının Afrika, Latin Amerikadaki kolonyal politikları nitekim devam etmektedir. Tekrar bize gelirsek, bizler adım atamamaya devam ettiğimiz sürece, CTP’yi eleştirmekten başka hiçbir şey yapamayacak duruma geleceğiz.
Bütün tarihin yükünü CTP’ye ve UBP’ye yüklemek doğru olmaz. Bizim de sorumluluğumuz var bu işlerde. Bu da bizim acizliğimiz olarak tarihe geçecektir.