1974 yılından beri Kıbrıs adasında yeni bir statüko oluştu. Yeni statüko, Türk ve Yunan devletlerinin derin yapılanmalarının dengesini o kadar iyi karşıladı ki, Türk ve Yunan dış politikasının hizmetçisi olan Kıbrıslı siyasi elitleri için bu durumu koruma görevi, yaşamsal öneme sahip olmaya başladı. Adadaki muhalefeti oluşturan statüko karşıtları ise ağırlıklı olarak federalist bir çerçevede söylemlerini çoğaltmaya başladı.
Federal bir Kıbrıs’ın oluşturulmasının, Türk ve Yunan çıkarları kadar Kıbrıslıların da çıkarlarının hesaba alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak Kıbrıs çıkarlarının, etnik ve bölgesel ihtiyaçlarının sınırlarının ötesinde düşünmek birçok siyasi unsur için zor, karmaşık ve beyhude bir çaba olarak anlaşılmaktadır, romantik bir tutku olarak görülmektedir. Böyle bir anlayışın oluşması için meşru sebepler de vardır. 1974 yılında yaratılan statüko sayesinde Türk tarafındaki siyasi unsurlar bir anda bıraktıklarının 3 katı mülke sahip oldular (güneyde bırakılan 500 bin dönem türk malına karşılık; yaklaşık 1,5 milyon dönümlük rum malı Kıbrıslı türklerin kontrolü altına geçti). Sahip olunan bu mülkler yeni çıkar çevreleri yarattı. Kıbrıslı Rum toplumunda ise 1974 Kıbrıs Helenizm’inin koruyucusu olarak kilisenin modern siyasetteki egemenliği katmerlendi. Bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ekonomik olarak zenginleşmesi, turizm, ticaret ve finans alanlarında kendine yeten ve zenginlik yaratan bir yapı oluşturması da mevcut pozisyonu kötüleştirecek bir uzlaşmaya yönelik hedefleri azalttı. Kıbrıslı Türklerle bir arada yaşamın sosyal ve ekonomik maliyetleri, birçok Kıbrıslı Rum’un statükoya sarılmasına neden oldu.
Birleşmiş Milletler modası geçmiş sorunumuza, modası geçmiş yöntemlerle cevap vermeye çalışırken, kendi kendini tekrar eden müzakere süreçlerinin sonuç alıcı olamaması Kıbrıs sorununu sadece sıkıcı bir hale getirmedi; aynı zamanda, uluslararası toplumun statükonun bir parçası olmasına neden oldu. Koşullar, makul Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum liderlerin temel özelliğinin “gönülsüzlük” üzerine kurulu olmasına neden oldu.
Kıbrıs sorununu çözmemek için altın kural: uluslararası toplumun gözündeki makul adaylarının, toplumları yakınlaştıracak her adıma “gönülsüz” davranması kurgusuna uyumlaştı.
Öteki toplumla olabilecek en az ilişki kurulmalı, her taraf kendi toplumunun kamusal alanlarında yer bulmalıydı. Liderlik bunu gerektirirdi. O yüzden Akıncı için 200 metre uzaktaki sahaya yürüme ihtimali taviz olarak görür, Erhürman 14 aydır yeşil hattın güneye geçmemiş olmasının toplumda bir anlama sahip olduğuna inanır. Anastasiadis, zırva bir sebeple cep telefonlarının adanın iki tarafında çalışmasını sağlayarak koşulları rahatlatmasının kuzeyde devlet yaratma olasılığına bağlamaktan çekinmez.
Statükoyu korumak isteyenlerin kendilerini konumladıkları kaygan kimlik biçimi sıklıkla beni şaşırtmaktadır. Öyle ki statükoya hizmet etmekte çekingenlik göstermeyen Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum statükocuların eleştirilerinde birleşmeleri daha da ilginç bir hal almaktadır. 26 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamento seçimlerinde Niyazi Kızılyürek’in AKEL’den aday gösterilmesi, Kıbrıslı Türklerin ciddi şekilde seçimde oy verecek olmaları statüko severleri dehşete düşürmektedir. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar bir arada yaşayamaz diyen statükocular, ortak olarak siyasi iradelerini mi kullanacak!
Olmaz olamaz!
Bu minvalde yazılan birçok yazı var. Mesela, geçtiğimiz günlerde, Hasan Erçakıca’nın “parçalanmış kktc: Kızılyürek kimlerden oy istiyor?” başlıklı yazısında Kızılyürek için Kıbrıslı Türk toplumundan oy isteyenleri “KKTC’yi bölmekle” suçlamaktadır.[i]
Bölünmüş yurdu görmezden gelip, yarım ülkenin birlik ve bütünlüğünü kendine dert edinen Erçakıca, Annan Planı’ndaki “kazanımlara” referans vererek, softa şaşırtması yapıyor; oysa ki Annan Planı sonrası dönemde Kıbrıslı Türk liderliğinde görevli olan Erçakıca’ya cevabı o dönem başbakan olan Ferdi Sabit Soyer vermektedir:
Ferdi Sabit Soyer’in “glajı bozuk otomobile” referansla oy verme çağrısı yaptığı açıklamada şunları söyler: “Oy kullanmayı teşvik etmek lazım. Niyazi bey okudu o kararı size, 2004’de Avrupa Konseyi aldığı kararı, o karar ondan sonra takip edilmedi. O karara bağlı geldi Yeşil Hat tüzüğü, bakın size söyleyim, o karara bağlı geldi kuzeye açıldı Avrupa Birliği ofisi, o karara bağlı olarak geldi ve projeler Avrupa Birliği projeleri geldi. Ama ilerlemedi. Çünkü bunun takibi olmadı. Eğer Niyazi Bey ve gider destek verirsak ve seçilir ve girer Avrupa Parlementosuna, bu kararın ilerletilmesi için, diğer başka şeyler için ileriye gidecek. Bunun bize getireceği faydaları anlatmak istemem. Vaktinizi almak istemem.”[ii]
Ferdi Sabit Soyer’in ifade ettiği ve tekrar tekrar vurguladığı “takip edilmeyen karardan” sorumlu olan sizce kimdi?
Statükoya karşı gelenler, federal bir ülke yaratmak için boş vakitlerinde birşeyler yapan insanlar mı yoksa o dönem Cumhurbaşkanlığı sarayında çalışanlar mı?
Statükoyu koruma derdine düşen Erçakıca’nın, ülkenin geleceği için asli unsur olmak isteyen Kıbrıslı Türklerin siyasi tavrını karalamak için, kuvvetle muhtemel kendinde olan sorumluluğu dönüp Kızılyürek’e destek olacak olan, oy verecek olan insanlara atmasındaki maksat “iyi niyet” kapsamında yorumlamak benim için oldukça zor.
Kıbrıslı Türk toplumuna bahşedilmesi muhtemel belli başlı kazanımların peşine düşmek isteyenlerin davranışını “bölücülükle” karalamak kesinlikle adalıların çıkarlarına hizmet etmemektedir. Bana göre esas niyet statükoyu korumaktan ibarettir. Herhangi bir gelecek kaygısı da yoktur…
Tıpkı, Anastasiadis’in statükocu tavrı gibi.
Statükocu anlayışın sözcüsü olmaya karar veren Anastasiadis geçtiğimiz günlerde AKEL’i eleştirirken şöyle bir demeç vermiştir : “AP seçimleri öncesinde bazı Kıbrıs Türk ödünç oyları için yalnız Kıbrıslı Rumların değil Kıbrıslı Türklerin çıkarlarına da aykırı siyaset yapmaktan vazgeçme zamanı geldi. Çünkü gerçek bir perspektife götürmeyen fani siyasetler başarısızlığa mahkûmdur.[iii]”
Anastasiadis, Kıbrıslı Türklerin adanın geleceği için “fani” değil, “asli” unsur olduğunu unutmuş, kendince softa şaşırtması yaparak, AP seçimlerinde AKEL’in ada tarihinde ilk kez deneme cesareti gösterdiği iki toplumdan insanların birbirini seçmesine olanak sunacak bu pratiği gölgelemeye çalışmıştır.
Tıpkı Erçakıca’nın yaptığı gibi aynı anlayış ve aynı taktiklerle, adadaki statükoyu dönüştürecek en küçük olaylara bile iki tarafın statüko-sevicileri güçlerini birleştirmiştir. Statükoda gerçekleşecek en küçük değişiklikten bile çekinen ve onu yok etmek için güçlerini birleştiren iki tarafın ayrılıkçı ortaklarının oyunu artık kabak tadı vermiştir.
Tabi ki seçim sonuçlarını bilemeyeceğiz ancak hali hazırda yaşanan pratik statükonun ne kadar çatlak bir zemine sahip olduğunu göstermektedir. Statükonun bekçileri hiçbir değişikliğe olanak vermemek için çalışıyor. Birleşiyorlar, çünkü kaybedecek çok şeyleri var. Statükoya karşı gelen bizlerin ise kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.
Panik yapmadan, provokatörlerin ucuz demeçlerine takılmadan 26 Mayıs’ta oy vereceğiz. Kıbrıslı Türklerin atacağı her tik, sosyal, siyasi ve ekonomik olarak bizi boğan statükonun sonunu getirmeye yardımcı olacak.
[i] https://www.kibrishaberci.com/parcalanmis-kktc-kizilyurek-kimlerden-oy-istiyor/
[ii] Ferdi Sabit Soyer’in Kızılyürek’e destek mesajı https://www.youtube.com/watch?v=evH5IUSiZSA
[iii] http://www.yeniduzen.com/odunc-kibrisli-turk-oyu-polemigi-114131h.htm