Avrupa Birliği Konsey toplantısında yaptırım kararı sertleştirilmedi. Mevcut yaptırımlar kapsamındaki listeyi genişletme kararı aldı. Aynı zamanda da Mart ayını işaret ederek, ABD’de Biden’in görevi devralması ile birlikte, Avrupa – ABD ilişkilerinin yeni koşullarına uygun olarak bir karar alınacağı vurgulandı.
Bu durumda ABD ve AB yaptırımlarının eş güdümlü bir biçimde ele alınacağı, Türkiye’nin bölgenin kaderi belirlenirken, atacağı adımların önemli bir eşikte olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuçta Türkiye ekonomik ilişkilerinin kayda değer bir bölümü AB ve ABD ile gerçekleşmektedir. Ticaretin yanında tarihsel olarak gelinen ortaklaşmaların (NATO) da önemli bir etkisi vardır.
Bu açıdan alınacak olan kararlar önemli etkilere sahip olacağı açıktır. Görece önemsiz yaptırım uygulanan kişiler listesinin genişletilmesi adımı bile halihazırda Türk Lirasını olumsuz etkilemiş, 1,20 civarında bir gerileme yaratmıştır.
Bu bağlamda Türk Lirasının faiz aracıyla değerini istikrarlı tutma durumunun sürekliliği olmayacağı ortaya çıkmış, jeopolitik riskler ve yapısal problemlerin, düzenleyici araçlardan daha fazla ağırlığa sahip olduğu anlayışı daha güçlü görülmektedir.
Türkiye ekonomisi ve Türkiye dış politikası bu kadar iç içe geçtiği bu dönemde, Türkiye dış politikasının kaçınılmaz olarak eksen değiştireceği yada ekonomik darboğazın sertleşeceği bir döneme giriyor.
Halihazırda, uluslararası kamuoyunun TC’den beklenen siyasi ve ekonomik politikaları AKP’nin uygulamayacağı ancak alternatif olabileceklerini ortaya atan siyasi partilerin (DEVA, Gelecek Partisi) de ağır ağır gündemde daha fazla yer tutması bu bağlamda ele alabiliriz.
Diğer taraftan, AKP iktidarı büyük proje olarak sunduğu “Mavi Vatan” fikrini gerçekleştirecek, maddi olanaklardan yoksun olması, iktidarın devamı uğruna büyük projesinden belli tavizler vererek bir uzlaşı projesine döndürebilecek bir alanı arama isteği olup olmayacağı tam olarak anlaşılmamaktadır.
Türkiye’nin müzakere edelim vurgusu, bu konuda bir uzlaşıya açık olduğunu göstermekle beraber, Kıbrıs üzerinden kurduğu argümanı, Maraş üzerinden başlattığı pazarlıkları esasen kendi oldu bittisini dayatarak, müzakere pozisyonu almaya dönük bir hamle olarak değerlendirmekte yarar var.
Bu arada müzakere etmek yerine Türkiye’nin büyük arzularının küçük oyuncuları olmayı kendine görev biçen unsurları her durumda kazanım sayacağı bariz bir durum ancak, daha büyük bir uzlaşı uğruna da küçük oyunculara kendi çıkarlarına uygun olarak biçtiği rolleri oynamak zorunda bırakacağı gerçeği de açıktır. Başka bir deyişle, bugün iki devlet diyenlere, yarın federasyon dedirtmekten geri durmayacaktır.
Ancak, Kıbrıs’ta Türkiyenin Taksimci bir anlayışı olduğu gerçeği görmezden gelinmemelidir. Bu bağlamda Türkiye’nin gönlünde yatan adanın federasyon ile birleştirilmesi olmadığı da anlaşılmalıdır. Adanın bir kısmında Türkiye’nin etkin iradesinin olacağı bir “müşterek hakimiyet” durumunun dayatıldığı yaklaşımın ise Kıbrıslı Türklerin irade gaspı olmasının yanında uluslararası hukuka da uygun bir durum yaratmadığı gerçeğini dile getirmek sadece Kıbrıslı Türkler için değil, Türkiye’nin de uluslararası hukuka olan bağlılığı ve itibarı için de önemli bir durumdur.
İtibarını kaybeden Türkiye’nin yurttaşları yaşanan fantastik açılımlarda kaybetmektedir. Bununla beraber, Türk lirası bölgesinde de durum olumsuzluklar yaratmaktadır. Kaybedilen itibarın, en büyük yansıması Türk Lirasının değerinde kendini göstermektedir. Bu her geçen gün daha yoksul bir durum yaratmakta, insanların gündelik hayatında gerçekleştirdiği üretici faaliyetlerin, karşılığı olmayan bir bedeli ödemeleri ile sonuçlanmasına neden olmaktadır.
Hal böyle olunca, önümüzdeki 3 ayın kritik olacağını söylemek gerekiyor. Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi ve sivil oluşumların da bu bağlamda, sürece ne kadar angaje olup, kendini ifade etmeye çalışacağı değere biniyor.
Kısır siyasi tartışmaların yerine, adanın ve bölgenin geleceğini ekonomik ve siyasi olarak belirleyecek konulara dair dar bir slogana hapsolmayan, uzun dönemli müşterek politikaları konuşmanın gerekli olduğu bir dönemdeyiz. Umarım, sözlerinin ağırlığı olan ve isimlerinden önce birçok sıfatı taşıyanlar da bu sorumluluğun farkındadır.