BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs temsilcisi Jane Hall Lute ile Salı günü (22.06.2021) yaptığı görüşmenin ardından Ersin Tatar, Antonio Guterres tarafından Crans Montana’da sunulan 4 maddelik çerçeve paketi üzerinde istişareler yapmak üzere özel bir temsilci atanması önerisini Cenevre’de reddettiğini açıkladı.
Tatar aptal mı ki Guterres Çerçevesinin tekrar masaya konmasını kabul etsin? Nikos Anastasiadis’in 7 Temmuz 2017’den sonra bu konuda bir daha hiç konuşmamasının nedeni de bu değil miydi? Hatta tam tersine, deneyimli meslektaşım Apostolis Zoupanyotis’in 5/8/2018 tarihli makalesinde de yazdığı gibi, “Crans Montana’dan sonra Anastasiadis’in kadife bir boşanmanın (bölünme ya da gevşek bir konfederasyon olsun) Kıbrıs Helenizminin çıkarına olacağı görüşünü en az 1000 kişiye benimsetmesi için sadece bir yıl yetti de arttı.”
Şimdi de Ersin Tatar, “Bu yıl, Kurban Bayramı’nın ilk gününe denk gelen Kıbrıs’taki barış harekâtının 47. yıl dönümü. Görüyorsunuz, yıllar geçiyor ve devletimiz kurumlarıyla, yapısıyla, insanlarıyla var olmaya devam ediyor. Bu nedenle devletimizi savunuyoruz ve savunmaya da devam edeceğiz” dedi. Türk tarafından alınan bilgilere göre, 20 Temmuz’da Kıbrıs’ta olacak olan RecepTayyip Erdoğan Maraş ile ilgili açıklamalar yapacakmış.
… Cumhurbaşkanı Anastasiadis, bayramdan sonra bayram mübarek olsun misali, Kıbrıs Cumhuriyeti uzman ve danışmanlarının görüşü olduğu gerekçesiyle, Maraşlılara Türk idaresi altında mallarını geri almaktan kaçınmalarını tavsiye ediyor. Alternatif bir çözüm sunmadan. Öyle tabi, Türk fatihlerin ele geçireceği mallar Limasol’daki “Kalogirus” konakları değil, Maraş halkının mallarıdır. Onların yarısı da iktidarın sayesinde refah içinde, uzun süredir meşhur “Limasol gibisi yok” cümlesini fısıldayıp duruyor zaten.
Geçen Ocak ayında, hatırlayacaksınız, Başkan Anastasiadis hakkında bir dizi suçlamada bulunarak “Kathimerini” gazetesinden istifa ettiğimde, bazıları kutsal bir öfkeyle öne çıkıp “neden bu kadar uzun zamandır susuyordun” gibi sorular sormuş bense 23 gün sonra cevaben şöyle yazmıştım: 7 Temmuz Cuma gününün ilk saatlerinde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Crans Montana’da -tüm katılımcıların ortak rızasıyla – “ne yazık ki konferans bir anlaşma olmadan sona erdi. Kuzey ve Güney’deki Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim”, dediğinde artık Kıbrıs’ta bölünmenin son aşamasına girdiğimiz apaçıktı. Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in bile oradaki sürecin kapanmasına itiraz etmemiş olması, şimdi ortaya çıktığı gibi, megatonluk bir isabetsizlikti (aklında başka bir şeyler yok idiyse tabi) ve aynı zamanda Türkiye için beklenmedik bir hareketti.
Şimdi artık gidişat belli, garantili laflar ediyorum sanılmasın diye de 7 Mayıs 2017’de bu köşeden “İki toplumlu iki bölgeli federasyonun süresi doldu” başlığı altında yazdıklarımı da hatırlatayım: “Anastasiadis ve Akıncı’nın Kıbrıs sorunuyla ilgili çabaları sona eriyor ve bu çabalarla birlikte iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümü de ölüyor. Kıbrıs meselesinde bundan sonrası ne mi olacak? Artık besbelli ki bölünme olacak. İster üzerinde anlaşmaya varılmış olsun ister olmasın.”
Çoğumuzun “altın pasaportlar” yağması konusunda net bir görüntüye sahip olmadığını bilerek benim söyleyebileceklerim bunlar. Gerçi ben biliyorum. Bizzat büyük denetim firmalarının adamından öğrendim. Sitem biçiminde, çünkü Cumhurbaşkanının bürosu onlara haksız rekabet uyguluyormuş. Sonradan anlaşmışlar belli ki. Şimdi geriye kalan tek şey, Maraş’ın şimdiden kayıp vatanlardan biri olduğunu hep birlikte anlamamız ve Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in kendisinin de bu bölünmenin onun başkanlığı döneminde gerçekleştiğinin bilincine varmasıdır.
Hazırlayan: Vula Harana-RİK