Enerji politikaları bölgenin geleceğini belirleyecek niteliktedir. Halihazırda gevşek federasyon – konfederasyon tartışmaları sürerken, bu konuları teorik bağlamdan uygulamaya geçirecek koşullar arasında en belirleyici unsur enerji tedariği güvenliği açısından ele alınmalıdır.
Kıbrıslı Türk siyasi elitleri dahil hemen hemen herkesin konuya dair bilgisi sınırlı. Araştırmalara Kıbrıslı Türk paydaşlara yer verilmediğinden, konuya dair referans noktaları Kıbrıs Rum basınından gelen bilgiler ile TC Enerji bakanlığı açıklamaları arasından seçilmiş ifadelerden oluştuğunu biliyoruz.
Ancak bunu bölge politikaları bağlamından çıkararak okumak mümkün değil. Bu açıdan da geçtiğimiz günlerde ABD’nın önemli düşünce kuruluşlarından olan Atlantic Council tarafından yayınlanan bir raporda önemli bilgilere erişebiliyoruz. Her ne kadar da ilgili rapor Orta Doğu bölgesindeki kriz hattına odaklansa da, bir bölüm olduğu gibi Doğal Gaz’ın bölgedeki etkilerine odaklandığını görüyoruz. Doğal gaz tartışmalarında ise Kıbrıs’ın olduğu açık.
Rapor ne diyor?
Simone Tagliapietra tarafından kaleme alınan raporda, Kıbrıs, Doğu akdeniz gaz kaynaklarını arama çalışmalarındaki önemli bir jeopolitik mesele olarak anlatılıyor. Raporda olası senaryoları ve genel durumu ele alırken özellikle Kıbrıs’ın Afrodit (140 milyar metre küp) ve İsrail’in Leviathan (620 milyar metre küp) ve Tamar (280 milyar metre küp) kaynaklarının bulunması ile başlıyor.
Kıbrıs doğal gazı bulunana kadar kaynakların Israil – Ürdün hattından, ardından Afroditle beraber İsrail, Kıbrıs, Yunanistan ya da Israil – Türkiye hattından geçirilme ihtimalleri değerlendirilmişti. Ancak, henüz miktarı bilinmese de Kıbrıs’ın Calypso rezervinde ciddi doğal gaz hazinesinin olduğunun ortaya çıkmasıyla oyunun değiştiği belirtiliyor ve herşeyin Calypso doğal gazının miktarı ile belirleneceği vurgulanıyor.
2015’de 850 milyar metre küp hazinesi olan Mısır’ın Zohr gazından itibaren, Kıbrıs’ın Calypso rezervinin bulunması ve bu rezervin Zohr’a benzer özellikler göstermesi son derece önemli bir jeopolitik denge yarattı.
Bu açıdan rapor zorlukları ve fırsatları değerlendirmenin önemli olduğunu söylüyor.
Zorluklar
- Yeni bulunan Doğu Akdeniz doğal gaz keşifleri bölgedeki jeopolitik restleşmelerin üstesinden gelecek kadar etkili değildir. Tam tersine Kıbrıs sorununda bu bulgular, oturmuş jeopolitik gerilimleri (Türkiye) rahatsız etmiştir.
- TPAO’nun yeni akitiviteleri Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için mevcut zemini daha da karmaşıklaştıracak nitelikltedir.
- Türkiye’nin ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tutumları ve özellikle Türk savaş gemilerinin ENİ’ye ait petrol araştırma gemilerine tehdit etmiş olması Kıbrıs, AB ve Türkiye arasındaki üst seviye geriliminin artmasına neden olmuşyut.
- Her ne kadar da BM Deniz Hukuğu sözleşmesi ve uluslararası hukuk kıta sahanlığı sorunlarına barışçıl çözüm önerileri sunsa da, devletlerin iyi niyetle tartışması gerekir. Bu açıdan Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü bölge kaynaklarının barışçıl bir biçimde araştırılamayacağını göstermektedir.
Özetle doğalgazın bölgeye barış götürebilecek bir gücü yoktur. Ancak, barışçıl bir zemin sağlanırsa doğal gazın tam anlamıyla kullanılması mümkün olabilir.
Fırsatlar
- Daha önce de söylendiği gibi Zohr önemli bir game-changer olma niteliğindedir. Mısır – İsrail ve Kıbrıs’ın kaynaklarını birleştiren yeni bir bölgesel alan yaratılması önemlidir. Bu vizyon da 2018’den beri gelişmekte, Mısır, İsrail ve Kıbrıs yakınlaşması buna önemli bir örnektir.
- İsrail ve Kıbrıs’ın Zohr gibi devasa bir doğalgaz varlığına sahip Mısırla birlikte hareket etmesi kaçınılmazdır. Pahalı ihracat altyapısı oluşturmak yerine, mevcut sistemi birleştirmek bölgesel potansiyeli ortaya çıkarmak için gereklidir.
- ABD ve Avrupa dış politika ve enerji ihtiyaçları bağlamında da böyle bir işbirliği güvenli ve sürdürebilir bir çözüm sunarken, doğal gazla beraber yenilebilir enerji kaynakları da bu bağlamda düşünebilir.
- Birçok konuda dialog ve işbirliği eksikliği yaşayan Doğu akdeniz ülkeleri için gas üzerinden işbirliği bölgesel politik istikrar açısından da katalizör görevi görebilir.
Sonuç Yerine
Buraya kadar aktardıklarım, bahsi geçen raporun özeti mahiyetindedir. Ancak, raporu hazırlayan Atlantic Council isimli düşünce kuruluşunun Amerikan Enerji ve Dış Politikasını belirleyen ana kuruluşlardan biri olduğunu hesaba kattığımızda, bölgede şekillenecek olan dış politika olgularının Türkiyeyi dışlayarak devam edeceğini göstermektedir.
Türkiye’nin sorun yaratacak potansiyeli ve işbirliğine yardımcı olmayacağına yönelik genel kanı, kuvvetle muhtemelen Kıbrıs sorunu ekseninde Amerikan Dış politikasını da belirleyecektir.
Bu bağlamda, gevşek birleşmeye yönelik senaryoları da aslında bu pencereden değerlendirmek yerinde olacaktır.
Kıbrıslı Türkler, özellikle de sırtını Ankara’ya dayararak federasyondan taraf olanlar için, belirleyici kararlar alması gerekebilir.
Dahası, sorun sadece Ankara ilişkili konuya bakmakla sınırlı da değil. Adil bir birleşme ile konuya yaklaşan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum siyasiler de karşılaşılacak reelpolitik dengede karar verirken zor ve acı uzlaşıları kabullenmek zorunda kalabilir.
Öyle geliyor ki, yazının başında belirlenen zorluklar ve fırsatlar penceresinden pozisyon almak, makro politikayı bu çerçevede anlamlandırmaya çalışarak içini doldurmak geleceği belirlemek adına son derece önemli olacak.