Biyologlar Derneği derelerle ilgili açıklama yaptı.
Açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Adına ‘‘felaket’’ denilen su baskınlarının suçlusu dereler değil plansız, kontrolsüz ve aşırı yapılaşmadır. Esas sorun derelerin içindeki kamışlar ve diğer canlılar değil, dere yataklarının yapılaşmayla daraltılması, yapılan yanlış köprüler ve derelere dökülen çöp ve molozlardır. Bunları ortadan kaldırmadan sadece derelerin içini dozerlerle sıyırmak soruna çözüm olmamaktadır”
İşte açıklamanın tam metni:
Hızla değişen ve gelişen dünyamızda ekolojik sorunlar giderek şiddetini artırmaktadır. Akdeniz’in doğusundaki bir ada yarısı olan ülkemiz de bundan nasibini fazlasıyla almaktadır. Ne var ki, ülke olarak iklim değişikliği diye bir gündemimiz olmadığı gibi buna bağlı olarak ortaya çıkan sorunları da görmezden gelmeye devam etmekteyiz. Öyle ki, sadece mal değil can kayıplarına da yol açan geçtiğimiz yıl yaşanan su baskınlarından ders almadığımız da ortadadır.
Ülkemizde planlı kentleşmenin sağlanamadığı, alt yapı için yerterli kaynakların ayrılmadığı ve en önemlisi de doğaya gereken önemin verilmediği yadsınamaz bir gerçekliktir. Böyle bir ortamda, kendi yerel çevre sorunlarımızı çözmek şöyle dursun iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve en azından değişen yağış rejimlerine karşı gerekli önlemleri alarak su baskınlarının önlenmesini sağlamak olası değildir. Hal böyle olunca, yaklaşan kış mevsimi öncesinde bu yıl da ciddi su baskınları yaşayacağımızı söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.
Bir yandan yıllardır yapılmayan imar planları hazırlanmaya çalışılırken diğer yandan plansız, kontrolsüz ve aşırı yapılaşma hızla bu ülkenin geleceğini yok etmeye devam etmektedir. Sözde ‘‘kalkınma’’ kisvesi altında doğal alanlar alabildiğine tahrip edilmekte, arazilerimiz betonarme yapılarla doldurulmakta ve tüm bunlar yapılırken de ‘‘çevre’’ unsuru görmezden gelinmektedir. Bir zamanlar ‘‘yeşil ada’’ olarak anılan bu coğrafya her geçen yıl daha da çok ‘‘beton ada’’ olmaktadır. Ve; tüm bunlar yokmuş gibi bizler kışa hazırlanmaya ya da sel felaketlerine hazırlıklı olmaya çalışıyoruz. Ne acıdır ki, bunu başarmamız pek mümkün görünmemektedir.
Bu acı gerçeği anlamak için birkaç veriye bakmak yeterlidir. Her gün yapılan yeni evler, villalar, apartmanlar için kullanılan kum ve çakılın tamamı halihazırda Beşparmak Dağları’nın güneyindeki kırma taş ocaklarından sağlanmaktadır. Ekonomik kriz söylemlerinin aksine taş ocaklarından günlük çekim yeniden Annan Planı dönemindeki gibi ortalama 18 bin ton seviyelerine ulaşmıştır. Tek başına bu veri bile aslında ülkemizdeki yapılaşmanın geldiği noktayı gözler önüne sermektedir.
Bununla birlikte, ithalat ve ihracat rakamlarımız da ibretliktir. Devlet Planlama Örgütü verilerine göre, petrol ithalatımızı saymazsak (192,8 milyon dolar benzin-dizel ve 130,8 milyon dolar fuel oil) ton düzeyinde yıllık en büyük iki ithalat kalemini 63,2 milyon dolarla inşaat demiri ve 25 milyon dolarla çimento oluşturmaktadır. En büyük iki ihracat kalemimiz ise 43,6 milyon dolarla süt ürünleri ve 18,3 milyon dolarla narenciye ürünleridir. Bir başka ifadeyle, sattığımız 2 ton hellim için 3 ton demir, 3 ton portakal için 4 ton çimonto alıyoruz!
Tüm bu gerçekler dikkate alınmadan sadece iş makineleriyle dere yataklarındaki kamışları sökerek ve dereler içerisindeki canlı yaşamı yok ederek ‘‘kışa hazırlanmak’’ ne kadar gerçekçidir? Buna rağmen, şimdilerde neredeyse tüm belediyeler ve kaymakamlıklar derelerde ‘‘temizlik’’ adı altında çalışmalar yapmaktadır. Alt yapı gereksinimlerinin karşılamaz noktaya geldiği ülkemizde son sürat betonlaşmaya devam ederek su baskınlarının ve sel felekatinin suçlusu olarak dereleri görmek en hafif tabirle saflıktır.
Adına ‘‘felaket’’ denilen su baskınlarının suçlusu dereler değil plansız, kontrolsüz ve aşırı yapılaşmadır. Esas sorun derelerin içindeki kamışlar ve diğer canlılar değil, dere yataklarının yapılaşmayla daraltılması, yapılan yanlış köprüler ve derelere dökülen çöp ve molozlardır. Bunları ortadan kaldırmadan sadece derelerin içini dozerlerle sıyırmak soruna çözüm olmamaktadır. Haliyle, yapılan bu sözde ‘‘temizlik’’ çalışmaları da çözüm olmayacak ve yine su baskınları yaşayacağız. Umarız, zaman bizi değil doğru iş yaptığını sanan yöneticileri haklı çıkarır ve yeniden sel felaketi yaşamayız. Lakin, görünen köy kılavuz istemez!