Kıbrıs’ta deniz ile bağlantısı olmayan tek şehir Lefkoşa’dır…
Trodoos ile Beşparmak(Pendataktilos) dağlarının arasındaki tepelik vadide dağlardan gelen derelerin yataklarının geçtiği bir şehirdir Lefkoşa…
Bir çok medeniyetin gelip geçtiği bu tarihi şehir doğa ile buluşmuştur.
Başkenttir ama taş duvarların, gri ve haki renklerin betonlaştırdığı bir şehir değildir Lefkoşa.
Yeşil adanın yeşil şehridir…
Mesargadan esen kavurucu rüzgarların geçit noktası olsada yeşil ile, su ile birliktedir, onların birleşmesidir Lefkoşa…
Kıbrıs’ı bölenler, bir şehride ortasından ikiye böldüler… Lefkoşa iki tanedir artık…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkenti olan Lefkoşa Belediyesi ile Kuzey Kıbrıs’ın başkenti olan Lefkoşa Türk Belediyesi…
Şehrin her iki tarafının belediyeside uluslararası unsurlar tarafından kabul edilen, tanınan kurumlar…
Kuzey Lefkoşa’da ne var ise aynısı güney Lefkoşa’da da var…
Ama yanlış anlamayın, sadece cografi koşullar ve doğak kaynaklar açısından…
Yoksa ne münasebet, kıyas yapmaya kalkışanın alnını karışlarım, kimsenin haddine değil…
Kuzey Lefkoşa geri kalmışlığın, güney Lefkoşa gelişimin temsilcisi…
Uzun lafın kısası örneğin kuzeyde bizim bildiğimiz bütün dere yataklarının devamı, uzantısı güneyde de var…
Hani bilirsininiz bizim Kanlıdere’nin kuzeydeki yataklarının içi efkalipto ağaçları ile doludur, İngiliz’den kalan.
Yüksek ve yaşlı efkaliptoların barınağı güneydeki dere yataklarıda…
Kuzeydeki dere yataklarına girmek isterseniz yapmanız gereken şeyler var;
öncelikle kamuflajsız girmek hayati risk taşır. Boyunuzu aşan otlardan, yılandan fareden kurtulamazsınız…
Maskesiz inerseniz, ya pis kokudan zehirlenip bayılırsınız yada kalıcı hastalık sahibi olursunuz…
O yüzden tıbbi ve fiziki araçlarınız olmadan kuzey Lefkoşa’daki dere yataklarına girmeyi denemeyiniz…
Fakat bisikletinizi alınız ve Ledra Palace’dan güneye geçiniz…
Eski genel hastanenin arkasından başlayan dere sizi Lefkoşa’nın 10-12 km uzağındaki Lakatamia köyüne kadar götürür…
Türlü türlü monobadilerden, köprülerden geçersiniz…
Geçtiğiniz güzergah boyunca sizleri cemileler, incirler, babutsalar, farklı türlü bitkiler selamlar…
Kimi noktasında nefes alacak bir oturma yeri bulursunuz, kimi noktasında birşeyler içebileceğiniz kafeler…
Bazı noktalarında çocuk oyun alanları, bazı noktalarında duvarlara yapılmış grafitiler…
Kullanıma açılan güzergah 15 km’den fazla…
İster yürüyerek ister bisikletiniz ile…
İster gündüz ister gece…
Lefkoşa’nın içinde kışın tertemiz suların aktığı, yazın kurbağaların ağladığı yem yeşil bir yaşam alanı….
İkisi de Lefkoşa…
Bir şehrin iki yarısı…
Birinde nefes alamazsınız, diğerinde hayat bulursunuz…
Sahi biz neyi becerebildik arkadaşlar?
Bu yazı ilk kez 2012 yılında Lefkoşalı Gazetesi’nde yayınlandı.