Aynı fikirde olmadığını ifade etmenin, eleştiri olarak algılandığı, eleştirinin ise nefret olarak kabullenildiği bir yerde demokratik bir düzen yaratmak zordur. Çünkü, demokrasinin temel gereksinimi diyalogdur.
Etkili bir diyalog alanı, birden çok tarafın eş zamanlı olarak fikirlerini beyan edebilmesine olanak sağlar. Temelde benzeşen ve ayrışan görüşleri barındırdığı için diyalektiktir ve an değil süreçtir.
Demokrasi ancak karşıtlığın çokluğu varsayımı ile hareket eder. Demokratik bir düzenin kurulmadığı bir yapılanmada ise dayanışmacı bir sosyoekonomik düzen kurmak mümkün değildir. Çünkü demokrasinin eksikliğinde, karşıtlığın yaratacağı sinerji yerine tekliğin hegemonyasını, yeni ötekileri yaratır. Bu durumda da genel dayanışma alanları ise yok olur, parçalı alancıklar yaratılmaya çalışılır. Ancak, alanlar arası rekabet hali ile dayanışma alanının genişletilmesi birbirine zarar veren süreçlere dönüşür. Alancıklar daralır ve yok olur.
Farklı fikirlere sahip olanların bir arada hareket etme davranışının imkansızlaştığı, çokluğun karşısında tekliğin hegemonyasının makul olduğu bir yerde ise temel sorun otoriter eğilimlerin içselleştirilmesinden geçmektedir.
Otoriter yönelimlerin sosyal dokunun içinde yerleşik hale gelmesi, sadece seçilmiş iktidar ile sınırlı değildir. Otoriter eğilimlerin normalleşmiş halleri, gündelik özgürlük alanlarının da bariyerlerini arttırır.
Bilgi üzerinden egemenlik yaratma çabası minik iktidar bloklarının arasındaki narsist bir çekişmeye dönüşürken, bilginin akışkanlığı da sınırlı hale gelir.
Nitekim, narsist bir körlük içinde kendini tatmin etmeyi seçen bir entelektüelin; kendi körlüğünde öteki olarak gördüğü herkes, aslında fikrini gerçekleştirebileceği kişiler olduğunun farkına varmakta zorlanır.
Hal böyle olunca, birbirine konuşmayı beceremeyenlerin; dayanışarak bir şeyleri güçlü hale getirme iddiası sadece bir kara mizah unsuru olarak ele alınabilir.