Ülke yarısındaki ruh halinin ortak paydası “öfke” olduğunu söylemek hatalı olmaz. Siyasi, ekonomik, sosyal gibi nedenlere dayanan bu öfkenin, çeşitli olaylara farklı biçimlerde tezahür ettiğini görüyoruz. Kuşkusuz, yaklaşan genel seçimlere de bu öfkenin yansıyacağı açık.
Öfkeli olmanın tek nedeni etkisini ağır ağır hissettiğimiz ve çok daha ağırlaşacağını bildiğimiz ekonomik yıkım değil. Ahalinin öfke hali, bir o kadar da tarihsel. Belli kopmalar olsa da, 1930 yılında Sir Münircü ekip ile Necati Özkan’ın Kavanın Meclisi için verdiği mücadeleye kadar yolu var. Yani öyle 2-3 senelik bir öfke değil bizimkisi, farklı biçim ve şekillerde olsa da neredeyse bir asra dayanan bir öfkenin farklı biçimlerini yaşıyoruz. Bilinçli yada bilinçisiz bu biriken tepki, tarihsel olarak kolektif hafızada yer eden bir öfke bizim yaşadığımız.
Hatırlayanlar, yaşayanlar, bilenler, unutmak isteyenler, unutanlar veya bilmeyenler, belki de anlam veremedikleri bu öfke halini ifadeye döküyor.
Bir taraf federalistlere “Rumcu” diyerek 90 sene önce Sir Münirci ekibin Necati Özkan’a dönük söylediği yorumların aynısını yapıyor. Diğer taraf, seçimde oy vermeyeceğini, seçimi boykot edeceğini ifade edenleri hedef tahtasına oturtuyor. Bir kişi de çıkıp, bu öfkenin neden iradeye dönüşmediğini sorgulamıyor, sorgulayamıyor.
Çünkü hepimiz biliyoruz konuyu deştikçe altından Afrika Gazetesi’ne saldıranların tahliyesi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan kepazeliğin hesabı, mafya – medya – siyaset üçgenindeki çarpıklıklar çıkacak. Şahsi garezler, değersiz çıkar kavgaları ve üç kuruş değmeyen beklentiler çıkacak.
Buna rağmen, manifestolar yazıyor, seçim programları hazırlanıyor ülke yarısında. Ayrı ayrı aynı meseleler yazılırken, yine su ve sabunun yanından kıvrak cümlelere geçiyorlar. Gelecek vaatleri yazıyor, büyük dönüşümlerin olacağı, umudun sandıkta gizlendiği, kurtuluşun meclisten geldiğine ikna olanlar tarafından.
Manifestosu olmayanlar ise geçmişin hesabını soruyor, gasp edilen iradeyi talep ederken, bir şans daha isteyen seçkinlere sırtını dönüyor.
Siyasetin ana öznesi olan siyasi partiler sırtını dönen halka “beytambal galsın” diyor; sırtını dönen halk ise onu temsil etme iddiasındaki partilere “beytambal galsın” diyor.
Beytambal galanlar birleşiyor, öfke kabarıyor. Seçkinler ise buradan sonuç çıkarmamakta ısrar ediyor. Seçim ise öfkenin emniyet subabı olamadığı için olsa gerek panik yaygınlaşıyor. En demokratları dahi hiç vicdanı sızlamadan “boykot edecek” olanları başarısızlığın faili ilan ediyor. Biz onları duymak dinlemek istemeyiz, beytambal galsın dedik diyecek cesareti olmadan, gerekçeler ortaya koyuyor.
İnsanın aklından sen de mi Brütüs diye geçerken, derin bir nefes alıp “boşver” demek daha doğru heralde. Ne de olsa yine yüz yüze bakacağız ve gün gelecek başka yollarda yürüsek de aynı sona ulaşmak için bildiğimiz yolu yürüyeceğiz.