Bu makale ilk kez 27 Eylül 2020 tarihinde Kathimerini Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Andreas Parashos – Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu – Hazırlayan: Vula Harana
Sağduyudan uzaklaşan diplomasi, onu uygulayan devlet için daha da tehlikeli hale gelir, çünkü Kıbrıs’ta olduğu gibi mikro megalizm alanına girer. Bu durumda olan küçük bir devlet ince bir buz tabakası üzerinde yürürken onu betonarme zanneder. Almanya ve ABD gibi devletlerin Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimi yatıştırmak için harekete geçtiğini görünce “papaz bulduk haydi bizimkileri de gömelim” diye düşündük. Evet, Lefkoşa’da yaşananlardan söz ediyorum. “Fatih” Mayıs 2019’da Kıbrıs MEB’inde delme çalışmalarına başlamıştı. “Yavuz” bugün hâlâ delmeye devam ediyor. Bu olayın büyük güçleri hareket ettireceğini düşündük ve çok yüksek ilham kaynağı ürünü yaptırımları ortaya attık.
Tek başımıza ve diğerlerine yani 26 partnerimize danışmadan. Somut olarak, Dışişleri Bakanları toplantısından önceki Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulidis’in AB Dışişleri Konseyi’nde veto kullanacağına dair trajikomik bir bilgi sızması oldu. Ertesi gün basın, Kıbrıs’ın Belarus’a yönelik yaptırımlara karşı veto konusunda ısrar ettiğini yazarken, AB Yüksek Yetkilisi Josep Borrell, devlet ve hükümet başkanları tarafından ele alınacak yüksek gerilimli bir sorundan bahsetti. Ertesi gün RIK Sabah Programında, Dışişleri Bakanı’nın sanki Lekoşa’da sızdırılan bilgiler paralel bir evrende olmuş gibi bunun bir veto olmadığını söylediğini duyduk.
Ancak sağduyu ile hareket edildiğinde “yüksek gerilim” sorunları, Yunanistan ve Türkiye’yi aralarındaki farklılıkları kalıcı olarak çözmek için araya giren ve bir istişare alanı yaratan Almanya gibi güçlü güçler tarafından yönetilebilir. Bu nedenle Lefkoşa yaptırımlar gibi büyük hamleleri unutmak, bununla tek başardığı şeyin Türkiye’yi kızdırmak olduğu konusunda uyarıldı ve Kıbrıs’ın bu tutumunun Dışişleri Konseyinde pek çok ülkeyi kızdırdığı söylendi. Merkel, Konsey öncesinde Nikos Anastasiadis’e “Yavuz” un bölgeyi davul sesleri olmadan terk etmesi için kendi arabuluculuğunu teklif etmiş Anastasiadis ise “Barbaros” un da bölgeden ayrılmasını talep etmişti.
Çünkü Yunanistan ile Türkiye arasındaki herhangi bir gerilimin NATO için endişe verici tehlikeler yarattığı durumlar, Almanya’da yaşayan dört milyondan fazla Türk’ün yanı sıra Türkiye ile önemli ekonomik ilişkileri olan Berlin’i de aynı derecede endişelendiriyor.
Peki Lefkoşa diplomasisinde sağduyu ve temel ciddiyet nerede? Kıbrıs’ı bu kadar çok destekleyen Fransa’nın Avrupa İşleri Bakan Yardımcısı Clement Bon aracılığıyla bize kendimize gelmemiz konusunda bir mesaj gönderdiğini de hesaba katarsak, ihtilaf daha da şiddetleniyor. Bütün bunların yanı sıra, Yunanistan da AB’de yankılanan Kıbrıs “veto”sundan uzak bir tavır izledi. Bunun bir benzeri daha önce görülmemişti ve olay AB’nde yankılar yarattı. Bizdeki papağanlara göreyse “Yunanistan bu sefer de bizi satmamıştı, ortada başka bir durum vardı”. Bana göre Lefkoşa, Kıbrıs’taki statükonun devamında ısrar ediyor zira yöneticiler bunun büyük bir yatırım olduğu inancında.
Artık Yunan-Türk diyaloğunun başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasının bir ön koşulu haline gelen Kıbrıs sorununun çözümü, bir Avrupa çözümü olarak gerçekten normal bir devlete yol açacağından, vatandaşlık verme gibi son derece kârlı projeler altüst oluyor.
Neyse ki, Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısının ertelenmesi Angela Merkel’in Nikos Anastasiadis’e bir mesaj göndermesi için bir fırsat sunarak çözüm için müzakerelere devam etmeye odaklanması gerektiğini ve yaptırımlar listesine bazı isimleri dâhil etmek gibi konularla kendisini tüketmemesi gerektiğini açıkça ortaya koydu. Ve Berlin çok ciddi. Bu nedenle Lefkoşa sesini çıkarmadı.