Bu makale ilk kez 5 Aralık tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Kim savaş ister ki? Ama hayır! Savaş isteyen ve bundan beslenenler de var. Emperyalist vahşiler, can cekişen sermaye sınıfının temsilcileri varlıklarını sürdürebilmek için savaşlara ihtiyaç duyarlar. Onlar dışında herkes ‘barış’ ister!
Ama barış istemenin, barıştan yana olmanın da bir adabı var! Barış isterim diye diye savaş ağalarının ekmeğine yağ sürmemeli! Barış gerçekten istemeli. Barışı gerçekten istemek de barış için kıran kırana bir mücadeleyi göze almak demektir. Barış istemek demek barışın mücadele etmeden elde edilemeyeceğini bilmek demektir!
Ülkemiz bir seçim geçirdi. Bu seçimde yarım yüzyıldır Kıbrıs Türk toplumu üzerinde uygulanan baskı, şiddet, taciz ve rüşvet zirve yaptı. Buna karşın yükselen tepki 30 yıl önce yükselen tepkinin yarısı kadar bile değil!
1990 seçimlerine Ankara tarafından yapılan müdahaleden sonra muhalefet meclisi boykot etmişti. Bugünkü muhalefetin öyle bir tavrı yok! Olmadığı gibi bunca yasa ve kurallar çiğnenerek atanmış cumhurbaşkanını tanımakta, ondan görev alıp görev teslim etmektedirler.
Ankara’daki mali oligarşinin Kıbrıs’ın kuzeyinde çevirdiği tüm dolapları kabul edip meşrulaştıran bir sözde sol muhalefetimiz var. Ama işte bu aynı muhalefet bir numaralı barış savunucusu!
Yani hem ülkemizdeki statükoyu korumak ve güçlendirmek için Ankara’daki burjuvazinin çevirdiği dolaplara ses çıkarmayacaksınız, üstünden bir de bu yasa dışılıkları meşru hale sokacaksınız; Ankara tarafından atanmislarin BM temsilcilerine federasyon değil, “artık sadece iki devletlilik görüşürüz” demeleri karşısında ağzınızı bıçaklar açmayacak, ama ‘barış’ için de sokağa inip yürüyüş yapacaksınız! Hiç de inandırıcı değilsiniz!
Bu tam anlamıyla siyasi sahtekarlık!
Bazi örgütler bugün (5 Aralık) bir barış yürüyüşü düzenleyeceklerini ilan etmişlerdi. Bu etkinligi düzenleyenlere bakiyorum, aralarinda meclis içinden CTP, ve TDP’nin gençlik örgütleri ve dışından da Bağımsızlık yolu, Sol Hareket, Sendikal Platform, Feminist inisiyatif gibi örgütler var. Meclis partileri ile meclis dışından olan parti ve örgütler siyasal olarak birbirine ters çizgileri olan parti ve örgütler gibi duruyorlar. Meclis dışındakilerin meclis partilerinden en önemli farkı adanın kuzeyinin Türkiye’nin işgali altında olduğunu lafta da olsa söylüyor olmalarıdır. Fakat bu görünüm bizleri aldatmamalı. Çünkü buradaki farklılık sözde bir farklılıktır. Bunların tümü de burjuva çözüm peşinde koşan, emperyalizme teslim olmuş parti ve gruplardır.
Gerçekten barış isteyenler, adanın diğer yakasındaki barış güçleri ile bir araya gelmeli; muhtemel bir barış antlaşmasının çerçevesini birlikte belirlemeli ve bunu BM’ye ve tüm diğer güçlerin önüne koymalı. “Kıbrıs halkının barış planı işte budur” diyerek gerçek bir barış mücadelesine girişmelidir.
Ben ve partim böyle bir mücadeleyi desteklemeye hazırız. Eminim ki tüm barış güçleri de böylesi bir mücadeleyi seve seve destekler.
Ama böyle bir mücadele CTP ve TDP ile verilemez. Bu partilerin misyonu Ankara’nın direktiflerini meşrulaştırmaktır. Bunların misyonu statükoyu ‘barış’ diye diye daha da kalıcı hale getirip güçlendirmektir. Güneyde AKEL’ni yaptığının daha farklı olmadığını da vurgulamalıyım!
Bu partilerin izinden yürüyen meclis dışındaki parti ve örgütlerin varacağı yer de aynı yer olacaktır. İstedikleri kadar barış çığırtkanlığı yapsınlar. Çabaları statükoyu güçlendirmekten başka bir işe yaramayacak!