Sağlık hakkı konusu Asya bebek ile bir kez daha sıcak bir şekilde gündemimize girdi, çok önemli bir konu olduğu için bazı tartışmaları doğru yapmak gerektiğine inanırım. Asya bebek için pahalı olan ilacı veremeyen ve elinden bir şey gelmeyen fakir ve çaresiz “kktc” sağlık bakanı ile her şeyi yapabilen zengin “Kıbrıs Cumhuriyeti” bakan kıyaslaması doğru değildir.
Bu süreçte iki taraf da aslında sorunludur. Kıbrıs Cumhuriyeti, Asya bebeğin nadir hastalığı ile ilgili tanı için ilk yardım istenendir, olay kamuoyuna geldiğinde de, elinde dosya olduğu için iki toplumlu sağlık komitesi aracılığı ile yardım sürecini zorlayabilirdi ama kendi yurttaşının sağlık sorununun çözümü için sivil toplumun devreye girip, zorlamasını bekledi.
Kıbrıs’ın güneyinde sivil toplum bu alanda güçlü, kuzeydeki eylemliliğin de önemli bir noktaya ulaşması ile birbiri ile koordineli bir süreçle Kıbrıs Cumhuriyeti devreye girdi!
Yeni çağda maalesef neo-liberalizm böyle çalışıyor, paran kadar hayat, sağlık hakkı, paran yoksa güç ile ihtiyaçlarını elde edecen, devletler kamusal sağlık ve eğitim haklarından kendilerini muaf sayıyor, ne kadar örgütlüysen hakkın olanı, devletin sana sunması gerekeni maalesef söke söke alabiliyorsun, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki mekanizma da aşağı yukarı buna uygun kuruldu, bir iyi kötü işleyen sistem var, bir da bakanlık , başkanlık kararı ile yürüyen işler; mültecilerin aşılanma sorunu rutinde çözülmez, sivil toplum baskı yapar, eylem olur, basın bakanlığı hedef gösterir, kararlar çıkar, mekanizma çalışır.
Niçin bunu uzun uzun yazdım?
Çünkü kuzeyde hem servis yok, hem de sistem, kararın da nasıl uygulanacağı, kim uygulanacağı bilinmiyor. Elbette yeterli mali kaynakların olmayabilir, bunun için başka ülkeler kurumlarla protokoller yapan, yardımlar alın ve yurttaşlarına bu sağlık imkanlarını sağlan. Asya bebek tek nadir hastalık sorunu olan çocuk değildir.
Çağımızda nadir hastalıklar artık düşündüğünüz kadar nadir değil, daha sık görülmekte ve nadir hastalıkla doğan çocuklar hayatta kalabilirlerse, çok büyük ihtimal özel gereksinimli birey oluyorlar, devletin görevi olanların ihtiyaçlarını ömür boyu temin etmek, edemiyorsa nasıl temin edileceğini koordine etmek, yardımcı olmak.
Asya bebek olayında kuzeydeki sorun budur. Başbakan görevi yapmak yerine yardım isteyen ailelere dilenci muamelesi yapıyor, 10 bin TL para veriyor, sağlık bakanlığı bende para yok, gidin maliye bakanı ile görüşün diyor, aile günlerce Türkiye’de hastanede mahsur kalıyor, bakanların demeci duruma bakacağız oluyor, neler olduğundan haberleri yok! Kuzeydeki sivil toplum, kanser hastaları derneği, hasta hakları derneği, yurttaş inisiyatifleri bakanlığın esas görevini üstleniyor, çarelere ulaşılmasının kanallarını açıyor yoksa kuzeyde daha dramatik sonuçlar olacak ama tüm emeğe karşı, herhangi ufak bir olumlu gelişme olduğunda da kameralar karşısına geçip nutuk atan da bakanlar, müsteşarlar olmakta…
Asya bebek konusu yalnız bir çocuğun derdi değil, kuzeyde yüzlerce özel gereksinimi bireylerin yaşadıklarının kamuoyuna mal olmuş halidir, onlarca daha Asya bebek benzeri sorunlar var ama sağlık bakanlığı bunlarla ilgilenmeyi görevi saymıyor, esas sorun budur.
Asya bebek boşu boşuna bir yıl kaybetti, aslında bu sorun bir sene önce iki toplumlu sağlık komitesine getirilip hızlı şekilde çözülebilirdi, bunun yapılmamasıdır sorun, yoksa kimin parası var, kim yok, bu tali bir tartışmadı…
Bu nedenle en temel insan haklarından olan sağlık hakkını kazanmak için de örgütlenmekten ve dayanışmaktan başka çaremiz yok. Dayanışma hayat kurtarmaya devam ediyor, örgütlülük bizi güçlü kılıyor. Asya bebek bir kez daha bize bunları hatırlattı… Selam olsun dayanışmayı güçlü tutanlara…