Geçtiğimiz gün, Gazedda Kıbrıs’ta belli başlı ekonomik çıkmazları ele alan ve bu konuda ana muhalefet partisinin yükümlülüklerini hatırlatan bir yazı paylaştım. Bu yazının emek piyasası bölümünde CTP Genel Başkanı Erhürman’ın “yabancı işçi transferlerine” yönelik ifadelerini de eleştirdim.
Yazıyı bitirirken, buradaki noktaların dikkate alınmasına dair bir umudum olmadığını belirtmiştim. Beklenilen de oldu.
10 Aralık “İnsan Hakları Gününde” muhtemelen, hatırlayanlar hak ve özgürlüklere vurgu yapacakken, gazetelerin sayfalarında emeği önemli bir değer olarak kabul ettiğini tüzüğünde barındıran CTP Genel Başkanının talihsiz olarak niteleyeceğim ekonomi yorumu karşımıza çıkacak.
Erhürman’ın Meclis Genel Kurulunda ekonomi ve turizme yönelik ifadelerinde bakalım.
“Turizmde daha ciddi bir tanıtım ve pazarlama aşamasına nasıl geçileceğini de soran Erhürman, turizmden elde edilen gelirin, çalışanların yüzde 80’inin yabancı uyruklu olması nedeniyle, dışarıya kaçtığını aktardı.” *
Bir hukukçu, insan hakları üzerine çalışmaları olan bir akademisyen olmasına rağmen Erhürman, şu anda ekonomide yaratılan değeri ve bütçe dengesi üzerinde son derece olumlu etki yapan turizm sektöründeki yerli olmayan emekçilerin yarattıkları değeri vurgulamak yerine, onları ekonominin kötüleşmesinin esas nedeni olarak önümüze çıkardı.
Bu tip ifadelerin dışlayıcı, ayrımcı ve ırkçı refleksler barındırabileceğini, bu yüzden de dikkat etilmesi gerektiğine inandığımı vurgularken, bu sefer aynı ifadeleri meclis genel kurulunda yapması konunun tahminiminden çok daha ciddi olduğunu ve yabancı karşıtlığı üzerinden yerellik kurgulandığını gözlemlemekteyim. Malesef bunun farkında olacak kadar entellektüel birikime sahip olan Genel Başkan’ın, bu konuda duyarsız davranmasının kabul edilebilir olduğuna inanmıyorum.
Yaklaşık 60 bin yabancı iş gücünün yasal olarak bulunduğu kuzey Kıbrıs’ta, bu kadar insanın yarattığı değeri sömürerek gelişen bir ekonomimiz var. Buna rağmen, Erhürman bu insanların çoğu zaman asgari ücret veya az daha fazlası ile yaptıkları birikimlerin transferinin ekonomideki esas çatlak olarak görmesi, ancak Türkiye ile ticaret noktasında 1000 liralık yaptığımız alıma karşı 6 liralık satış yaptığımız gerçeğini görmezden gelmesi anlaşılabilir değil.
Dahası, halihazırda emek piyasasında yer alan yabancı işçilerin çok ciddi bir bölümünün yarı kalifiye ya da kalifiye olmayan meslekleri gerçekleştirdiğini biliyoruz. Bu insanların dar gelirli ve zor koşullarda yaşadıklarını gözlemliyoruz. Bir çoğunun güvencesiz, uzun çalışma saatlerin kabul etmesinden dolayı artı değer yaratıldığının farkındayız. Ancak, insanların sırf insan oldukları için hakları olduğunu görmezden gelip, onlara bir rakam muamelesi yapılmasının “emekten yana” hangi siyasi anlayış ile ele alındığını anlamakta zorlanıyorum.
İşin bir başka tarafı ise, turizm ve eğlence sektörünün vergi rekortmenleri listesinde en üst sıraları doldurduğu kamusal bir bilgi. Casino konusunda şahsen kaygılarım olmasına rağmen, ülkede en fazla vergi ödeyen 50 kurumun 32 tanesinin casino işletmecilerinden oluştuğu bu ülkenin gerçeğidir. Bu ülkenin gerçeğinin bu şekilde evrilmesinin sorumluluğu da temel olarak bu ülkede yasama ve yürütme organlarında yer alan, hükümet kurmuş olan CTP’nin de rolü büyüktür. Bu tip bir ekonomik modelin yaratılmasında rolü olan bir yapılanmanın genel başkanının şimdi dönüp de faturayı bu sektörün istihdam ettiği emekçilere atması ve tüm ekonomik sorunların çözümünden yabancı işgücünü sorumlu tutması anlaşılabilir değildir.
Üstelik daha önce belirttiğim gibi, yabancı işçiler sadece turizm sektöründe çalışmamaktadır. Neredeyse her sektörde yabancı iş gücü istihdam edilmektedir. İstihdam edilebilirlik politikalarını geliştirmek, kadın istihdamını arttırmak, gençlerin işgücüne katılımını kolaylaştırmak, piyasanın eksikliğini duyduğu iş gücüne uygun becerilerin belirlenmesi ve buna yönelik eğitim müfredatlarının oluşturulması gibi sorumluluklardan bahsetmeden bu ülkede değer yaratan emekçileri hedef göstermek ne insan hakları ne de enternasyonalist değerlerle bağdaşır.
Tabi, emekçi üzerinden kazançlarını sağlayan iş insanlarının vergi ve diğer sorumluluklarını gerçekleştirmediği noktasına hiç vurgu yapmamak, sermayenin sorumluluklarını hatırlatma duyarlılığını göstermemek, sendikalaşma hakkına dair kelam etmemek de bir kenara not alınmalıdır.
Bu yazıyı sonuna kadar okuyan mantıklı her insane sorumdur, resim bu haldeyken Genel Başkan’ın ifadeler tehlikeli bir popülizm değilse nedir ?
*