Yeni yıl kutlamaları çerçevesinde tanık olduğunuz “delilik durumu” ister istemez
insanı uçsuz bucaksız bir sorgulama denizine daldırıyor ve sürekli bir boğulma hissi içerisinde dalgalarla boğuşuyor, batıp, çıkıyorsunuz.
Bir yıl kaç gündür mesela? 365 gün! Peki neden 365 gün? Çünkü dünya, güneş etrafında bir tur döndüğünde, kendi etrafında 365 kez döner. Yani 1 yılda 365 gün oluşur. Yani antik Mısırlılar tarafından icat edilen bu Güneş takvimine göre 1 yılda 365 gün var ve biz her 365 günün 366’ncı güne dönüşünü kutluyoruz, öyle mi? Evet! Alt tarafı bir gün dönümü yani! O zaman her gün bir gündönümü, neden yılda bir kez kutlanıyor? Neyse devam edersek oldukça saçma ve sonuçsuz bir sorgulama olacak gibi.
Aslına bakarsanız dini ve metafizik ritüeller ile şişirilmiş, Gramsci’nin dediği gibi “hayatı ve insan ruhunu ticari bir kaygıya dönüştüren sabit vadeli hesaplar gibi kapanan” günümüz yılbaşı kutlamaları Kapitalizmin bir ürünü ve yarattığı tüketim toplumunun toplu delirme durumundan başka birşey değil!
Sınırsız ve hoyratça tüketim çılgınlığına, yeni yıldan dilekler ve beklentiler de eşlik ediyor. Kimisi barış ve savaşsız bir dünya, kimisi de daha fazla para, refah ve zenginlik diliyor. Nasıl ki noel baba hiçbir zaman çıkıp hediyelerle gelmeyecek, birşeyler yapmazsak hiç bir yeni yılda ne barışa, ne savaşsız bir dünyaya ne de refah ve zenginliğe kavuşacağız!
Çünkü kapitalist üretim ilişkilerinde bir tarafta üretim, tüketim ve zenginlik artarken, buna yoksulluğun ve sefaletin artışı da eşlik ediyor. Örneğin kadehlerin yeni yıla kaldırıldığı bu günler de yalnızca Yemen’de onbinlerce çocuk ve insan açlık nedeniyle ölmekle karşı karşıya!
Kapitalist üretimin her ileri aşamasın da ekolojinin ve demokrasinin tahribatı da derinleşiyor. Ekonomik büyüme adına şiddetlenen rekabet, baskı rejimlerini, şiddeti ve savaşları berberinde getiriyor. Ve ihtiyaç dışı tüketim bu anlamsız çarkın dönmesine ve bildiğimiz yaşamı mutlak sona doğru son sürat götürmesine yarıyor.
En kaba tabiri ile bir şey üretmek, doğadan bir şeyler eksiltmek, bir şeyi tüketmek de birşeyleri yok etmek ve dünyayı kirletmek demek. Tüketerek mutlu olmak büyük bir yanılgı. Aslına bakarsanız tüketerek, tüketiyor ve tükeniyoruz. Bir de 3.5 milyar insanın gelirine eşit olan 80 ailenin ve bir kaç çok uluslu şirketin servetine servet katıyoruz!
Birleşmiş Milletler 2010 yılında açlık sorununu çözmek için yılda 80 milyar dolar kaynağın yeterli olduğunu açıklamıştı. Ancak aynı yıl dünyada silahlanmaya harcanan para 1630 milyar dolar! Yalnızca ABD’nin son on yılda bizzat kendisinin yarattığı terör ile mücadele için harcadığı para ise 1600 milyar dolar!
İnsanlığın en büyük sorunu Kapitalizmdir ve vakitlice bu sistemden kurtulmak, ya da top yekün yok olmakla karşı karşıyayız. Yeni bir yıla girdiğimiz şu günler de, etrafımızda olup bitenleri sorgulamak, kendi yaşamımızdan, tüketim alışkanlıklarımızdan başlayarak bir takım köklü değişimleri gerçekleştirmek için mücadele vermekten başka çaremiz yok gibi.
Nâzım Hikmet ile bitirelim;
“Bir öyle şaşılası dünya ki burası,
bollukla ölüyor,
kıtlıkla yaşıyor.
Varoşlarda hasta, aç kurtlar gibi
insanlar dolaşıyor
ambarlar kilitli
ambarlar buğdayla dolu..
Tezğahlar
ipekli kumaşlar dokuyabilir
topraktan güneşe kadar giden yolu.
İnsanlar yalnayak
insanlar çıplak…
Bir öyle şaşılası
dünya ki burası,
balıklar kahve içerken
çocuklar süt bulamıyor.
İnsanları sözle besliyorlar,
domuzları patatesle…